Belli bir alanda bulunan canlılarla, bunları çevreleyen cansız varlıkların yani biyolojik ve fiziksel bileşenlerin birbirleriyle etkileşimleri sonucu doğal bir dengeye sahip olarak süreklilik arz eden yaşam olayıdır ekosistem.
Ekosistemin Doğal Dengesinin Korunması
Bu alan içinde var olan tüm varlıklar, yüzyıllar içinde bir ahenk oluşturarak hiçbir müdahale olmaksızın yaşamlarını sürdürmektedirler.
Mesela derelerin akış rejimleri bu anlamda uzun yıllar alırken, tek yıllık floranın yosunlardan çok yıllık asırlık ağaçlara, sürüngenlerden kanatlılara, börtü böcekten karıncalara kadar tüm sistemin ana bileşenleri sürdürülebilir bir ortam, yani bir kardeşlik oluşturmuşlardır.
Ancak biyolojinin temel karakteri mücadeleye dayandığı için, canlı varlıkların tamamı bu denge içinde nesillerini devam ettirirken kendi aralarında var olma sürecini de birlikte yaşamaktadırlar.
Ama doğaya karşı verilen mücadelede yenik düşmek de çok doğaldır ve bu durum biyolojik kriterin nesil devam ettirmesi anlamını taşımaktadır.
Yoksa birçok endemik türün tükenmesi bir yana, doğada bu mücadele olmazsa nesilsizlik başlar ki o zaman sistem kendini yok eder.
Ekosistem, bu anlamda birçok bileşeni içinde barındırır ve bunlar sırasıyla bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar, atmosfer, toprak ve su gibi unsurlardır.
Çevre Bilincinin Gelişmesi ve Gelecek Nesillere Aktarılması
Bu doğal sistemin oluşabilmesi için belli bir çevre içinde bulunan canlı organizmaların fiziksel çevre ile etkileşime girebilmeleri gerekir. Bunların yanında; ormanlar, çayırlar, göller, nehirler, denizler, göletler ve dağlar da farklı ekosistem türlerini oluşturmaktadır.
Burada sayılan ve daha birçok sayılabilecek faktör, doğada bir koordinasyon içindedirler ve kendiliğinden oluşan güzel bir ortamdır.
Ancak yüzlerce, hatta binlerce yılda oluşan bu ortam, insanların acımasız ve denge tanımaz hırsları yüzünden değiştirilmekte, çevreyi etkilemekte ve geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlara neden olmaktadır.
Durdurak bilmeyen bu eylemler yani verilen zararlar sonucu doğal yapı biraz daha bozulmakta, atmosfer partiküller ve gazlarla daha zehirli hale gelirken; sular, ormanlar, sürüngenler, böcekler, tek ve çok yıllık bitkiler, dereler (her dere üzerine kapasitesinin çok üstünde HES yapılması), denizler, göller ve göletler gittikçe ekonomik özelliklerini kaybederken çölleşmeye doğru gidiş hızlanmaktadır.
İnsan Faaliyetlerinin Ekosisteme Olumsuz Etkileri
Sorun sadece bunlarla sınırlı olmayıp, orman yangınları, heyelanlar, sel taşkınları, maden arama ve işletme ile taşocağı ruhsatları verilmesi ve SİT alanlarının değişik amaçlarla kullanılması gibi doğa düşmanı faaliyetler işi daha da çizgisinden çıkarmaktadır.
Meraların talanı ve tarım topraklarının sınır tanınmaz bir şekilde imara açılması, plansız yol inşaatları, deniz dolguları, kıyı kenar ihlalleri ve daha birçok "kamucu faaliyet" adı altında ekosisteme zarar verilmektedir.
Tüm bunlar olurken aşırı su israfı, zirai ilaçlama, plansız gübreleme, çöplerin kırsal kesimde derelere dökülmesi ve baca gazları sonucu suların kirlenmesi devam ederken; çöp geri dönüşüm tesislerinin çok yetersiz olması yanında, şehirlerin çoğunda biyolojik arıtma tesislerinin bulunmayışı sonucu kanalizasyonların “derin deşarj” adı altında denizlere akıtılması da çok vahim bir sorunu oluşturmaktadır.
Devletimizin beş yıllık kalkınma planlarında çevre korumaya yönelik vurgular yapılmakla birlikte biyolojik çeşitlilik ve ekosisteme yeterince önem verilmediği yapılan uygulamalardan görülmektedir.
Bu kalkınma programları diğer ülkelerin programları ile karşılaştırıldığında arada çok büyük farklılıkların olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü birçok ülke en yakınından en uzağına kadar bir alt çizgi oluşturarak, okullarda genç yaşlardan itibaren çevre bilincinin gelişmesi için bizzat dersler koyarak ekosistem ve çevre duyarlılığını bir kültüre dönüştürürken, bizde ise tahribat kültürü ağır basmaktadır.
En temel üretim olup ve toplumları yönlendiren eğitim
Bugüne değin dünyada iklim, ekosistem, biyolojik çeşitlilik ve çevre konularında birçok devlet eğitim temelli master plan hazırlayıp toplumlarını bilimsel ve pratik açıdan bilgilendirmeye başlamışken, ülkemizdeki eski yöneticilerin özellikli çevre duyarlılıkları için ortaya koydukları; “ölürken bile ağaç dikiniz,” “ormanlarımdan bir dal kesenin kolunu keserim” ve “yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur” dedikleri veciz sözler bile dikkate alınmamaktadır. Halbuki insan ve onun ilişkide bulunduğu canlı ve cansız ekosistem arasındaki etkileşim, çevrenin korunması açısından hayati önem taşımaktadır. Zira çevre sorunlarının arkasında yatan temel insan gerçeğidir.
O halde çözüme insandan başlayıp geriye akıl yürüterek gelecek için projeksiyonlar planlayıp en temel üretim olup ve toplumları yönlendiren eğitimin içine çevre sorunları ve koruma kriterleri acilen ders olarak konulmalıdır. Bu bağlamda ekosistem kararları ÇED raporlarıyla değil, master plan, kalkınma planları ve eğitim üçlüsü ile ele alınmalı ki doğanın bize armağanı olan ekosistem yani canlı ve cansız varlıkları bizden sonraki kuşaklara mutlu ve yaşanabilir bırakalım.
SONUÇ OLARAK:
Çevre bize emanettir; onu güzel yarınlara taşımak bizlerin en temel insani görevidir. Bu doğal ve kadim mirasın ve öğretinin korunması için herkes bir adım atmalıdır. Zira dünyamızın varlığı ekosisteme bağlı olup, hovardaca kullanılmamalı ve kullanılmasına da müsaade edilmemelidir.
Yoksa bir ağaç gölgesine bile hasret kalırız.
Yani kırsalın yaz sıcağını, kış mevsiminin beyazını, ilkbaharın yemyeşil tonlarını, sonbaharın çeşitli renklerini, denizlerimizin ve gökyüzünün maviliklerini, derelerimizin serinliklerini, vadilerimizin üretim olanaklarını, meralarımızın otlarını, kuşların ve yaban hayatının yuva ve inlerini, ormanlarımızın oksijen verimlerini koruyalım ki doğanın dürüstlüğü devam etsin.
Ayrıca önemli bir hususta; şairlerimiz şiir, yazarlarımız roman yazacak konu bulsunlar.
Çiftçilerimiz üretim yapacak temiz ve geniş topraklara, denizlerimiz, derelerimiz ve barajlarımız temiz su gibi varlıklara kavuşsun ki kimse hiçbir sıkıntı çekmesin. Alt çizginin mücadele, son projeksiyonun ise proje olduğu ekosistem kardeşliğinde buluşmak dileğiyle.