Ülkemiz tarımsal toprakları, su kaynakları,iklim ve yıllardır tarımla uğraşan çiftçilerin oluşturduğu çağdaş üretim kültürü ve ciddi emek sonucu ülkemiz gittikçe artan insanının beslenmesini eksiksiz devam ettirerek dünyada kendi, kendine yeterli bir tarım ülkesiyken artık bu cümleyi bugün kullanmakta çok güçlük çekmekteyiz.
Şimdi ise bu insanlar ve yeni jenerasyonlar tarımdan uzaklaşmışlar umutlarıda tükenmiş durumdadır.
Bu sonucu çiftçiler değil üreticisini sahiplenmeyen iktidarlar bu hale getirmişlerdir.
Tarımsal sanayi fabrikaları satılarak (Süt, Şeker, Tütün, Balık unu ve yağı ve Fiskobirlik fabrikaları) üretilen ürünlerin kelepir fiyattan alınmaya çalışılması gibi olumsuzluklar çiftçinin dayanma gücünü aştığından üretim gittikçe azalarak birçok toprak işlenememektedir.
Yani Cumhuriyetin ilk yıllarından beri istikamedi gittikçe önemli aşamalar kayteden tarım sektörü artık kendi topraklarında yetim bırakılmıştır.
Ülkemiz kendi tarım potansiyelini değerlendirerek yolunda yürürse, çiftçinin para kazanacağı, üretim yapacağı ve emeğinin karşılığını alacağı bir ortam sağlandığında hem kendisini istihdam edecek ve hemde üretimi kesintisiz devam ettirecektir.
Gel gör ki girdilerin hertürlüsü çok pahalı ve ürün fiyatlarının düşük olması (Buğday, Arpa, Fındık, Çay, Kuru incir, Kayısı, Ayçiçeği, Zeytin ve diğerleri) üreticide bezginlik yaratarak savrulmasına sebep olmaktadır.
Birde bu yetmezmiş gibi yurtdışından binlerce kalem tarım ürününe gümrüksüz ithal izni verilmesi sonucu ,yerli üretim oldukça azalarak dışa bağımlılık artmıştır.
Sonuçta tarımda (Bitkisel ve Hayvansal) çöküş başlamış ve hızlanarak devam etmektedir.Ayrıca ülkemiz toprakları işlenmeyerek su'larımızda boşa akıp giderken ,başka ülkelerde tarımsal üretim yapma girişimide çiftçide büyük şok yaşanmasına sebep olmuş ve bu husus bir travmaya dönüşmüştür.
Yani ikiside Afrikda bulunan Sudan ve Nijerde tarımsal üretim yapma girişiminde bulunularak milyonlarca dolar harcanmış ve faaliyet sonuçsuz kalmıştır.
Bu paralar Türk çiftçisine verilseydi başta Türkiye olmak üzere ve hemde açlık çekerek gıdaya ihtiyaç duyan bu iki ülkeyide bakar ve bu ülkelerin batılı zenginler tarafından alınan topraklarıda ellerinde kalırdı.
Kaldıki bu ülkelerin yeteri kadar toprakları yok nüfusları kalabalık ve insanları açlık ve kıtlıktan ölmektedirler.Bizde bu tarz ülkelerde kendi topraklarımız işlenmezken,tarım yaparak ülkemiz insanını besleme projesi yapma görüntüsü vererek toplum avutulmaktadır.
Yani Türkiye gibi tarımsal potansiyeli yüksek bir ülkenin birinci görevi ,kendi topraklarını tam kapasitede kullanmak olmalıki tarımsal döviz girdisi daha fazla olsun ve tüketici kesimde rahat yaşama şansı yakalasın.Gelişmiş ülkelerin sömürüyü Afrika ülkelerinde devam ettirmesi Türkiyenin bu ülkeleri kurtaralım gibi sanal senaryoları örnek alması söz konusu olamaz.
Şayet başka ülkelerin tarımını kurtaracak kadar üretim gücümüz varsa neden kendi ülke tarımımızı çökertmek için her seçeneği denemekteyiz.Bu anlamda Sudan'dan kiralanan topraklar anlaşmaya göre süresi 99 yıl yürürlükte kalacaktır.Kurulacak şirkete bağlı olarak Sudan hükümetinin Türkiyeye tahsis edeceği toprak miktarı ise 1561 bin hektar olup,ülkemizde ise 4 milyon hektar arazinin işlenmemesi bunun içinmi bekletilmektedir acaba diye ,her Türk vatandaşının birinci derecede düşünme hakkı vardır.Bu işin başat derecede sorumlusu olan Tarım ve Orman bakanlığı kendi çiftçisine bir dönüm toprak için 15 yıldır 176 tl.verip,çiftçisini çökertirken nasıl olupta Sudan'ın tarımını ayağa kaldırarak birde elde edilen ürünün bir kısmı ilede ülke insanımızın gıda ihtiyacını karşılayacaktır.Olaya proje temelli bakıldığında karlılık ve fizibillik bir durum yokken neticede işin yürümediği bir tartışmasızlık olarak kendi içinde sonlanmıştır.Ama bakanlığın ülke tarımını ayağa kaldırmak ve dışa bağımlılıktan kurtarmak için niçin Sudan gayretinin yarısını göstermemektedir.Neticede sonuçsuz kalan bu girişim Sudan'dan canlı hayvan ve tarımsal ürün ithal etmeye döndü bu kadar uğraş bunun içinmiydi.
Buda yetmedi ve Sudan'dan ithal edilen ve gümrük vergisinden muhaf tutulan 802 kalem ürününün başında altın,petrol ve ürünleri ile pamuk,susam,şeker ve yer fıstığı yer almaktadır.Sonuçta tarımsal faaliyette bulunulacak Sudan'dan ürün ithal etmemiz ciddi bir çelişkidir.Ayrıca aynı şekilde Nijerden 1 milyon hektar arazi kiralamasında mutabakata varılmış ve bu anlamda hayvancılıkta yem açığını kapatmak ve fiyat artışlarını frenlemek için ülkemize getirilmesi planlanan ancak,tüm bu uğraş verilirken yem gereksinimi için neden meraların ve çayır alanlarının elden çıkmasına göz yumulduğuda ayrı bir gerçeklik ve muammadır.Tüm bunlar herkesin gözü önünde yaşanırken ve 4 milyon hektar arazi işlenmezken,kendi çiftçisine yeterli destek sağlanmazken,Sudan'dan canlı hayvan,tereyağı,sarımsak,patates ve diğer tarım ürünleri ithal etmek TÜRKçiftçisine büyük haksızlıktır.
Yine Nijer'den ülkemize ürün getirmenin altyapı yetersizliğınden dolayı çok zor olmasına ve bununda devlet yetkililerince bilinmesine (Bir konteyner taşımanın maliyetinin 15 bin dolar yani 502500 tl.) rağmen bu tasarrufa neden girilmiştir anlamak mümkün değildir ,ama olumsuz sonuçlarını yaşamakta hiç sorun görülmemeside çok gariptir.
Bu girdaptan çıkmanın tek çözüm yolu ülkenin koşullarına göre politika belirlemekten (Toprak,Su,İklim,Üretim kültürü,Emek,Pazarlama,Beslenme ,Biyoçeşitlilik vs.) geçmektedir.Onun için ülkemiz tarımında kendi ulusal politikamızı, kendi modelini,ülke gerçeklerini ve potansiyelini dikkate alarak üretim planlaması yapılmalıdır.Yıllardır IMF,Dünya bankası ve Çokuluslu Şirketlerin dayattığı reçeteler onların çıkarlarına hizmet etmektedir.Onun için kendi ülkemizin iç dinamikleriyle yürüyerek ithalat bağımlığından kurtulmak için dayatılan tüm reçeteler çöpe atılarak;ülkenin,çiftçinin ve üretenin yararına ulusal politik bir proğramın uygulanması,kaçınılmaz ve şartır.Şayet bu tuzaktan kurtulamazsak geleceğimiz ve bağımsızlığımız büyük risk altına girecek ve hiç bir çıkış bulmamızda mümkün olmayacaktır.Onun için çiftçi desteklenmeli,boş topraklar işlenmeli,hal yasası çıkarılmalıki,toplum beslenme ve hayat pahalılığı stresinden kurtulsun.Bize kendi misak-i milli sınırları içerisindeki topraklarımız yeter ,arayışı ve üretimi bu topraklarda yapalım ki çiftçimiz ile insanımızın yüzü gülsün.