Doğu Karadeniz Bölgesi ülkemizin en fazla yağışın düştüğü alan olması itibariyle, maksimum yağış miktarı açısından dikkat çekici bir coğrafyadır.

Bölgede ortalama yağış değerleri 800 mm yıllık ve en fazla yağış miktarı ise 4000 mm'nin üzerine çıkmaktadır.

Yani daha açık bir ifadeyle Karadeniz'de en çok yağış sonbahar ve kış aylarında görülmektedir.

Bölgede bu iklimin oluşmasının sebebi, Karadeniz'den gelen nemli hava kütlelerinin kıyıya paralel uzanan Kuzey Anadolu dağ yamaçlarına yağışın düşmesiyle ilgilidir.

Onun için bu bölgede yağışlar bir mevsime yoğunlaşmamış olup yıl geneline yayılan bir durum göstermektedir.

Bölgede yağış rejiminde önemli farklılıklar görülmekle birlikte yükselti, basınç, yer şekilleri (Arazinin kırıklığı) ve hava akıntılarının etkilediği gibi faktörler fazla yağış düşmesini tetiklemekle birlikte bölgede yoğun yağışlar çok yüksek değerlere ulaşmaktadır.

Onun için kısa zamanda düşen debisi yüksek yağışlar toprağa sızmaya fırsat bulamadan yüzey akışa geçerek sel, heyelan ve taşkın gibi afetlere dönüşerek can ve mal kayıplarına sebep olmaktadır.

Arazilerin topoğrafik yapısı dolayısıyla çok hızlı bir şekilde derelere ulaşarak derelerde yoğun feyazanların oluşması sonucu taşkınlara sebep olmaktadır.

Onun için bölgede çok önemli yaşamsal ve ekonomik riskler ve zararlar oluşturan bu tür olaylar yıllardır devam etmektedir.

Devlet yetkilileri tarafından  her afetten sonra konuşulan "YARALARI" saracağız ifadesi kullanıla kullanıla yıpratılarak neredeyse kelime sözlük anlamınıda yitirecek aşamaya gelmiştir.

Bu anlamda Trabzon'da yapılan yağış analizlerinde (Beş dakika içinde) 1960,1965,1975 ,1980 ve 2000 yıllarında ve yine (24 saatte) en fazla yağış 1970 ve 1990 yıllarında 100mm'nin üzerine çıkmıştır.

Trabzonla ilgili geçmişten günümüze kadar uzanan yıllar içerisinde bu coğrafyanın çok risk yaşadığı can ve mal kayıplarıda ortada olduğu halde önlem anlamında hangi strateji ve projeksiyonlar hayata geçirilmiştir.

Öyle anlaşılmaktadır ki yetkililere felaket döneminde kurtarıcı olarak yara sarma kavramı ile olayı geçiştirme gibi kolaycılık varken sair zamanlarda yerlerinden kıpırtamamaktadırlar.

Bu bağlamda; 20 Haziran 1990 tarihinde Trabzon ve çevresinde etkili olan ve 57 vatandaşımızın ölümüne sebep olan yağış felaketinin afet bölgesindeki günlük maksimum yağışlar bilindiği halde 20 Eylül 2024 Cuma gecesi meydana gelen ve Of, Sürmene, Araklı, Arsin ve Yomra ilçelerinde yüksek debili yağış mal ve can (Sürmene ilçesinde bir vatanşın kaybolması ve hayatını kaybetmesi) ve kayıplarına sebep olmuştur.

1990 yılından bu zamana kadar geçen 34 yıl içerisinde meterolojik uyarılar hariç hangi önlemler alınmış ve olası riskler önlenmiş veya enaz tahribatla atlatılmıştır.

İlimizde yaşanan bu felakete karşı yetkililer hala yaraları saracağız demekten öteye ortaya radikal bir tedbir koyamamışlardır.

Felaket olduğunda tüm olanakların devreye sokularak insanların sorunları çözülmeli, acıları paylaşılmalı ancak gelecek riski minimize etmek için ne yapılmış ve hangi sorunlar ortadan kaldırılmıştır

Bütün Trabzonluların bu soruyu sorma en temel insan hakkı ve görevidir.

Bu gidişi değiştirmek için kesinlikle altyapı sorunlarını çözmeyip eskiden ders almazsak çok daha yara sarma söylemlerini bölge ve Trabzon insanı duymaya devam edecektir.

Halbuki günümüz dünyası bu anlamda önlemleri alırken gelişmiş tüm teknolojileri ve planlamaları kullanarak insanların önündeki maksimum riskleri minimize ederken bizler de konuşma ve tartışmadan öte bir çözüm üretemiyoruz.

Yani sorunları çözmede Trabzon'un kaderi tartışarak,kabuğuna çekilerek ve olayı zamana bırakarak geçiştirmek olmamalıdır.

Bu topraklarda yaşayan hiçbir Trabzonlu yetkili geride durarak sorunları çözümsüzlükle başbaşa bırakmayı bu kadim topraklara hak görmemeli.ayrıca hiç bir Trabzonlu da bunu haketmemektedir.

Onun için Trabzon insanının bir çok sıkıntısı (Gittikçe fakirleşme, ürününün para etmemesi, göç olayı, işsizlik vs.gibi) varken birde bunların üzerine can ve mal kaybına tahammül edecek gücü kalmadığı gibi doğal afetlerden dolayı korunmasız yaşamanında insani açıdan kabullenilir bir tarafıda bulunmadığı yaşanarak görülmüş ve görünmeyede devam etmektedir.

BU BAĞLAMDA;

- Trabzonda denize ulaşan on adet dere bulunmakta ve hepside kendi mecrasında bir vadi ile anılmakta olup,bu vadilerin hiç birinde havza planlaması ile birlikte su planlaması,havza yağış rejimi,üretim planlaması gibi çalışmaların yapılmamış olması,

- Hiçbir derenin kıyı kenar çizgisi tespit edilmediğinden dolayı dere kenarlarına ev yapılmasına göz yumulması.

- Derelerin çoğunda ıslah çalışmalarının yapılmamış olması,

- Yol ve benzeri faaliyetler neticesinde derelerin mecraları daraltılarak yüzyıllar boyunca oluşan akış rejimlerinin bozulması,

- Dere mecralarına mesire alanları yapılarak tehlikeye davetiye çıkarılması,

- Karadeniz sahil yolunun yapılması esnasında denizle kentlerin irtibatının kesilmesi ve bir sel olayında suların denize ulaşamayarak kentleri su basması,

- Dünya dijital çağı yaşarken havzalarda erken uyarı sistemlerinin hala devreye sokulmamış olması,

- Derelerin etrafındaki köylerden atılan herçeşit çöpten zaman,zaman yaşanan sıkıntıların önüne geçilemeyişi ve ilimizde hala yağmur,sel ve taşkınlara ait bir SWOT analizinin yapılmamış olması ve binlerce yılda oluşan bitkiler için elverişli toprağın yerinden kopup denize ulaşarak yok olması.

Sonuç olarak yağmur, sel ve taşkınlara karşı alınacak birinci önlem en mütekamil canlı olan insan içindir.

Bu eylem ise biyoloji biliminin temel karakteri olup doğaya karşı verilen mücadelenin en gerçekci tarafını oluşturmaktadır.

Yani doğa olayları ve insan korunurluluğunun bir fizibilitesi niteliğinde olup muhakkak ötelenmeden projelendirilmesi gerekmektedir.

Yoksa bu gidişle çok daha gelip geçici eylem niteliğinde ve yarınlara intikali olmayan yara sarma söylemleri tekrarlarız.

Ancak insan hayatının tekrarı olmayıp,onun için temel sorun buradan koordinatlandırılarak hayata geçirilmelidir.

Yoksa; bu kadim topraklarda yaşayan ve koruyan Trabzonluların ürününün para etmediği göç travmasının hala devam etmesi, işsizliğin kronikleşmesi, hayat pahalılığının dayanılmaz boyutlara ulaşması, arazilerin geçimi temin etmediği ve doğal afetlerin can ve mal kaybına sebep olduğu Trabzonlunun yarasının yıllardır sarıldığı söyleniyor ama bu nasıl yaradır ki sara sara iyileşmiyor.

Doğa dürüsttür yalan söylemez yaptığını gizlemez ve dürüst olmayanıda affetmez.

Hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah'tan rahmet diler mal ve mülkünden olan insanlarımızada geçmiş olsun dileklerimle Geçmiş olsun TRABZON.