İstediğimiz gibi bir turizm sezonu geçirmediğimizi hepimiz görüyoruz.
Bu günleri göreceğimizi yıllardan beri dile getiren bir kardeşiniz/arkadaşınız olarak şimdi bu satırları yazma hakkını kendimde hissettim.
Günü kurtarmanın mutluluğu ile bir zümre dolarlarını sayarken veya koltuklarını sağlamlaştırırken; sektörün SOS verdiğini basın yoluyla, köşe yazıları ile ve davet edildiğim toplantılarda yıllardır dile getirdim.
Başını kuma gömenler, insanlara pozitif tablo çizerek alkış alanlar, koltuklarını sağlamlaştırmak isteyen abilerinin manipüle turist rakamlarını teyit edenler bugünkü tablo birden gelmişçesine feryat eder oldular.
Bahse konu şahıslar pozitif tablolarla takdir görürken, her platformda doğruları söylemekten çekinmediğim için muhalif oldum, iş bilmez oldum, gündeme gelmek için her şeye yorum yapan oldum ama asla pes etmedim.
Bundan sonrada doğru bildiklerimi aktarmaktan asla imtina etmeyeceğim.
Yavaş yavaş konumuza girecek olursak öncelikle turizmde yaşanan bu sürecin sadece şehrimizde yaşanmadığını bilmenizi isterim. Ülkenin geneline hâkim bir durum ancak bizdeki etkisi biraz daha ağır olacak gibi.
Sebeplerine gelince yüzlerce sebep sayabiliriz ancak bu satırlara sığmayacağı için bana göre ilk onu sizlerle paylaşıyorum.
1. Arzı kontrol edemedik: yıllardır eline kağıdı alan basın karşısına geçerek şişirilmiş rakamlar ile kamuoyunu bilgilendirdi. Bu rakamlar ile başarı öykülerine konu olan bu şahsı-muhteremler bilinçsiz binlerce kişinin iştahını kabartarak sektöre yatırım yapmalarını sağladılar. Talep ile arz doğru orantılı gelişmeyişi bugünlerin zeminini hazırladı.
2. Değerlerimize sahip çıkamadık: Uzunöl bizlerin turizmde altın çağımızı yaşamamızda en önemli değerimizdir. Başta Uzungöl olmak üzere doğal değerlerimizin hiçbirine sahip çıkamadık. Örnek arıyorsanız gidin Hıdırnebi Yaylasına, gidin Sera gölüne, gidin Hamsiköye, gidin Boztepeye. Bu destinasyonlarımız şu anda dünya turizminde doğa odaklı nitelikli turistlerin cazibe merkezi haline gelmesi gerekirken ne haldeler görün!
3. Kültürel değerlerimize sahip çıkmadık: Sümela manastırı gibi dünyaca ünlü bir kültürel varlığı beş yıl kapalı kapalı kalan ve bu süreçte birçok yetkilinin lal olduğu bir şehir olduk. Yılda bir gün devletimizin iradesi ile ibadet izni verdik katılımcı sayısını 50 ile 100 ile 200 ile sınırlandırdık. Kostaki konağı yıllardır tadilatta! İçinde eserler ne halde hiçbirimiz bilmiyoruz! Trabzon’da nitelikli bir müzemiz yok! Bundan hiç kimsenin haberi yok!
4. Turizmde verimli gün sayımızı 60 günün üzerine çıkaramadık, turizmde Ortadoğu bağlılığımızı değiştiremedik: turizmin hareketlendiği ilk yıllardan bugüne verimli sezonu 60 günün üzerine çıkaramadık. Ürün çeşitlendiremediğimiz gibi pazarda farklılaştıramadık. Müzelerimizi kapattık, fuar ve kongre merkezimizi yıktık.
5. Şehir efsanelerine engel olamadık. Turizm kısa yoldan zengin olunan sektör olarak bilindi. Komisyonculuğu ve bunun sebep olduğu fırsatçılık ve fiyat artışlarını engelleyemedik.
6. Ekonomiye yenik düştük: Döviz ve enflasyon artışının aynı oranda artmayışı bizleri pahalı bir ülke konumuna getirdi. Paylaştığım tabloda göreceğiniz üzere 2019 Temmuz ayında 100 dolarını 550 liraya bozan turist porsiyonu 27 lira olan köfteden 20 porsiyon yerken 2024 yılında 100 dolarını 3300 liraya bozan turist sadece 11 porsiyon köfte yiyebiliyor. Bu durum bizi ucuz ülke imajından uzaklaştırdı.
7. Nitelik ve nicelik kavramlarını kavrayamadık: hep turist sayılarına odaklandık. Başarı kriteri olarak kişi başı turist harcamasını değil gelen turist sayısını aldık.
8. Kayıt dışı gözümünüz önünde kudururken müdahale edemedik. Haksız rekabetin önüne geçemedik. Kentte kaç restoran var kaç otel kaç seyahat acentesi var bihaberiz. Yatak kapasitemiz, restoran sayımız acente sayımız hala belirsiz. (resmi sayılar belli ancak kayıt dışı faaliyet gösterenlerin tespit edilmesi gerekir)
9. Turizmin abisini bulamadık: herkes kendinin, kendi kurumunun doğrusunun peşinde koşarken turizme dair almamız gereken birçok aksiyonu alamadık. Turizmde kurumlar arası işbirliğini sağlayamadık.
10. Turistle halkı karşı karşıya getirdik: sayısal anlamda artan turizm kapasitemizin şehir sakinlerinin yaşam alanına müdahalesini engelleyemedik. Düzeltemediğimiz altyapı eksiklerimiz şehir sakinlerinin yaşam kalitesini olumsuz etkiledi. Trafiğe takıldı, uçak bileti bulamadı vs.
Kıymetli okurlarım bu yazdıklarımın sayısını artırmak mümkündür. Ancak bilmemiz gereken bir şey var ki bugün turizmde bu seviyede bir kriz yaşanmasının tek müsebbibi özel sektör ya da fiyat değildir.
Bu günleri yaşamamızda turizm ile ilgili karar alıcı herkesin kendini sorgulaması gereklidir.
Yukarıda yazdığım ve yazamadığım diğer sorunları düzeltmediğimiz takdirde turizmde her geçen yıl geriye gitmeye devam edeceğiz.
Oysa ki bölgemiz turizmde gelecek vadeden nadide bir destinasyondur. Mevsim değişikliğinin kendini iyice hissettirdiği bu günlerde bölgemizin değerini anlayıp turizmde gelecek planlaması yaparak bugüne kadar yaptığımız hatalardan uzaklaşmamız gerekir.
- 2019 yılından buyana asgari ücret %841 zamlanırken köfte %1000 zamlanmış. Köfte asgari ücret kadar zamlansaydı 1100 lira değil 925 liradan satılacaktı.
- Doların artışı porsiyon köfteninki kadar yani %1037 olsaydı dolar bugün 57 lira olacaktı.
- 2019 yılında 100 dolar bozup 550 lira alan bir turist; 84,5 litre mazot alırken 2024 yılında 3300 lira karşılığında bozdurduğu 100 doları ile 71 litre mazot alabiliyor.
- 2019 yılında 100 dolar karşılığı 550 lirası ile 5 kg köfte yiyebilen turist 2024 yılında 3300 lira karşılığı 100 doları ile 3 kg köfte yiyebiliyor.
- 2019 yılında 100 dolar ile 20 porsiyon kötfe alabilen turist 2024 yılında 11 porsiyon köfte alabilmektedir.
Doların artış hızı ve turistin enflasyonla ilişkisini vurgulayabilmek için hazırladığım bu çalışmanın akıllardaki soru işaretlerini kaldıracağını ümit ediyorum.
Bunu paylaşırken bizler fiyat için değil hizmet, kalite ve cazibe merkezlerimiz ile tercih edilen bir destinasyon olabilseydik şu anda bu hesapları yapmıyor olurduk.
Bundan sonra açılacağımız pazarlarda aynı hataları yapmamız umudu ile..
Kalın sağlıcakla.