Her yıl sonbahar geldiğinde, Trabzon ve çevresindeki iller maalesef yine aynı manzara ile karşı karşıya kalıyor: sel suları ve heyelanlar. Her yıl yaşanan bu felaketlerde hem mal kaybı yaşanıyor hem de ne yazık ki can kayıplarına tanık oluyoruz. Ancak asıl acı olan, bu durumun bile bile tekrar ediyor olması.
Karadeniz Bölgesi'nin bilhassa Trabzon’un yoğun yağış aldığı bilinen bir gerçek. Buna rağmen, bilinçsiz yapılaşma ve doğanın dengesiyle oynayan hatalı kararlar, sel ve heyelanları daha da kaçınılmaz hale getiriyor. Yıllardır aynı ilçeler su baskınlarına maruz kalıyor: Araklı, Arsin, Sürmene, Yomra, Of… Ancak sadece Trabzon’da değil, Rize, Ordu ve Giresun gibi komşu illerde de merkezdeki su baskınları Karadeniz Sahil Yolu'nun kotunun yüksek olması ve deşarj sistemlerinin yetersizliğiyle tehdit oluşturuyor.
Sorunlar, Sorular ve Yanlışlar
Böylesi felaketler yaşandığında halkın ilk sorduğu sorular “Belediye başkanı olay yerine gitti mi?”, “Milletvekilleri nerede?” oluyor. Ancak bu soruların sorulması bile asıl meseleyi göz ardı ediyor. Bir milletvekilinin eline kazma kürek alıp dere yatağı mı kazacağını bekliyoruz? Tabii ki hayır. Asıl mesele olaylar yaşanmadan önlem alınması ve felaketlerin önlenmesi için gereken adımların atılması.
Turgay Şahin’in Araklı ile ilgili söylediği bir söz, durumu çok net özetliyor. Şahin, sel nedeniyle kullanılmaz hale gelen Bayram Halil Devlet Hastanesi'nin dere yatağına yapılmaması gerektiğini hayırsevere söylemiş. Ancak hayırseverin cevabı manidar: “Bana devlet burayı gösterdi.” İşte, en temel problem de burada başlıyor. Devletin riskli bölgelerde yapılaşmaya izin vermemesi, insanları doğrudan tehlikeye atmaması gerekir. Dere yataklarının boşaltılması ve riskli yapıların taşınması kararları alınmış olmasına rağmen, ne yazık ki uygulanmıyor.
İhmalin Bedeli
Büyük afetlerde gözle görülür ihmaller açıkça ortada. Giresun Dereli’de 11 kişinin hayatını kaybettiği büyük sel felaketinden sonra, kum çekilmesinin yasaklandığı derede bu yasağın ihlal edildiği iddia ediliyor. Eğer bu iddialar doğruysa, bölgede ciddi bir afet yönetimi sorunu olduğu da aşikâr.
Ne Yapmalı?
Böyle felaketler sonrası yetkililerin olay yerine gitmesi veya kameralar önünde açıklamalar yapması sorunu çözmüyor. Bir an önce bölgenin milletvekilleri ve yetkililer bir araya gelerek kapsamlı bir afet toplantısı yapmalı, riskli alanlar tespit edilmeli ve deşarj sistemleri gözden geçirilmelidir. Her yıl tekrarlanan bu manzaraları artık yaşamamak için net ve kararlı adımlar atılmalı.
Artık felaketlerin ardından gözyaşı dökmek yerine, önceden alınmış önlemlerle bu acıların yaşanmaması sağlanmalı. Karadeniz’in doğası sert olabilir, ama bilinçsiz yapılaşma ve ihmal insan hayatına kast eden asıl sorundur.