Suriye’de yıllarca süren savaş, sadece coğrafyalarını değil, hayatlarını, ruhlarını da altüst etti. Bu savaşın en sessiz ama bir o kadar da derin yara alanları ise kadınlar ve çocuklar oldu.

Son dönemde Suriye’deki olaylarla ilgili haberlerin ardı arkası kesilmiyor: Heyet Tahrir eş-Şam lideri Ebu Muhammed el Golani’nin Batı’ya yönelik mesajları, IŞİD’in yeniden canlanma ihtimali, Suriye Demokratik Güçleri’nin çekilme kararları ve Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüşü gibi konular, siyasetin güncel tartışma başlıkları haline gelmiş durumda. Ancak bu siyasi karmaşa içinde bireylerin hikayeleri çoğu zaman gölgede kalıyor.

Bir annenin savaşta eşini kaybettikten sonra çocuklarıyla hayatta kalma mücadelesini, çocukların çadır kamplarda geçen çocukluklarını düşünelim. Bu savaşın öyle bir yükü var ki; ne zaman sona ererse ersin, etkileri kuşaktan kuşağa aktarılacak gibi görünüyor.

Kadınlar ve Psikolojik Travmalar

Kadınlar, hem savaşın hem de savaşın getirdiği göçün etkilerini en çok hisseden gruplardan biri. Bir kadının kendi toprağında güvenlikten yoksun hissetmesi ve sonra bir yabancı coğrafyada kendini yeniden var etmeye çalışması, inanılmaz bir psikolojik baskı yaratıyor. Bu süreçte kadınlar genellikle çocuklarını korumaya ve onlara bir gelecek sunmaya odaklanırken, kendi ruhsal iyilik hallerini geri plana atıyorlar. Ancak bu bastırılmış duygular zamanla depresyon, kaygı bozuklukları ve hatta travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olarak geri dönebiliyor.

Çocukların Kaybolan Çocuklukları

Çocuklar için savaş, oyun oynarken birden bombaların sesiyle irkilmek, geceleri kabuslarla uyanmak ve okul yerine göç yollarında yürümek anlamına geliyor. Suriye’de ve göç edilen diğer ülkelerde yetim kalan, eğitimden uzak kalan çocuklar, geleceğin belki de kayıp nesli olma riskiyle karşı karşıya.

Bu çocukların psikolojik dünyasında korku, öfke ve çaresizlik gibi hisler baskın hale geliyor. Bu duyguların doğru bir şekilde yönetilmediği durumlarda ise, bu çocukların hem bireysel hem de toplumsal uyumları olumsuz etkilenebiliyor. Uzmanlara göre, bu çocuklara psikososyal destek sunulması çok kritik bir ihtiyaç. Sadece fiziksel barınak ve yiyecek yetmiyor; ruhlarını da iyileştirecek adımlar atılmalı.

Toplumsal Dayanışma Önemli

Kadınların ve çocukların bu zorlu yolculuğunda, ev sahibi ülkeler olarak bizlere düşen büyük bir sorumluluk var. Türkiye’de Suriyelilerin ekonomi, kültür ve toplumsal yapıya etkisi çoğu zaman tartışılsa da, insani boyutu asla göz ardı edilmemeli.

Kadın ve çocuklara yönelik destek mekanizmaları, toplumsal dayanışma kampanyaları ve psikososyal yardım programları geliştirilmesi, sadece onlara yardım etmekle kalmaz, aynı zamanda ortak bir geleceği daha sağlam inşa etmemizi sağlar.

Son sözü bir anneye ya da bir çocuğun gözlerine bakanlara bırakalım. Onların sessiz çağrıları, hepimize insan olmanın ne demek olduğunu yeniden hatırlatıyor.