Kurulduğu günden itibaren Eski Sebze ve Meyve Halinin en eski esnaflarından biriydik. 

Ellili, Altmışlı, Yetmişli yıllarda Eski sebze ve meyve hali sadece Trabzonun değil bölgemizin de can damarıydı.

Sadece Trabzon'un esnafı değil, doğudan Artvin Hopaya kadar, batıdan Ordu Fatsa'ya kadar olan bölgenin esnafıda haftanın üç günü pazartesi çarşamba ve cuma günleri pazarkapıdaki eski sebze ve meyve haline alışveriş yapmaya gelirlerdi.

Çocukluğumuzun ve gençliğimizin en güzel yıllarının geçtiği unutulmacak kadar değerli hatıraları hep birlikte yaşadığımız o zamanki sebze ve meyve halinin esnaflarını say derseniz, tek tek, isim isim sayarım.

Eski Sebze ve meyve haline  Maraş caddesi tarafından girdiğinizde, en başındaki dükkanların sahibi aynı zamanda uzun yıllar pazarkapı mahallesi muhtarlığınıda yapan Babam Temel Kandaz ve Amcam Sami Kandaz'dan başlamak üzere...

İçeriye girer girmez, Abdullah uzun, Hami ve Sami uzun, Sezai ve Zekai kolcu, Adnan sağlam, Bacak Hacı, Türkay ve Mustafa yoloğlu, Yılmaz saygın, Kemal Acuner, Niyazi armutçu, Nejat ve Nihat Akçay, Necati Eyüpoğlu, Hasan Yaranlı, Ali Hoca, Harun Durmuş, Alaattin Kayıkçı, Hami Kayıkçı, Mustafa Samancı, Celal Samancı, Zeki Armutçu, Mustafa Çuvalcı

Ali, Mustafa ve Tahsin Şılbır, Hasan Ayçiçek, Musa Sağlam, İsmet Aydemir, Mustafa Gündüz, Yakup Yıldırım, Vahit Mazlum, Mustafa Akmahmut, 
Ömer Seci Güner, Ahmet Varan, Temel Şen, Rahmi Eren, Yaşar Aksu, Yaşar Başkaya, Hasan Kul, Kemal Keskin, Cemil Kara, Mustafa Sağlam, Murat Göker, Rıfat Levent, Mason Ali, İsmail ağbi, lokantacı Kazım Davulcu ve Niyazi Yurtsever ve isimlerini hatırlayamadığım esnafları da içine katsam hepsi birlikte tam bir Trabzon mozaiğini oluşturuyorlardı.

(Sebze ve meyve halinin en eski esnaflarından Sağ başta oturan dedem Sülükçüoğlu Celal Kandaz, sol baştaki de Ali Karahasan)

Yukarda saydığım eski sebze halinin esnafları haftanın üç günü pazartesi çarşamba cuma günleri sabahın üçünde gün doğmadan önce haftanın iki günü salı ve Perşembe günleri ise sabahın beşinde gün doğmak üzere işlerinin başına gelirler, dükkanlarını açar alışverişe başlarlardı.

O zamanlar Pazarkapıdaki eski sebze halinin usulü ve kaidesi buydu. 

Sabahın çok erken saatlerinde başlayan alışveriş öğleden sonraya kalmaz saat on iki gibi biter, bütün esnaf hesap kitap yapmaya kime ne kadar ve kaç liraya verdiğini defterlerine yazmaya başlarlardı.

Her çeşit ürünü satan esnafın dışında birde sadece bir veyahut en fazla iki çeşit ürün satan esnaflarımız vardı.

O esnafların başında kısa boylu olması sebebiyle esnaf arkadaşları tarafından takılan lakabıyla Bacak Hacı diye hitap ettiğimiz, Allah rahmet eylesin Hacı ağbi, Muz ve Limon işi yapardı.

Yılmaz Saygın ağbi mevsimine göre Üzüm işi yapardı.

Ahmet Varan karpuz ve kavun işi yapardı.

Mustafa Samancı her çeşit malı satardı.

Turgay ve Mustafa Yoloğlu Elma işi yapardı.

Ömer Seçi Güner, aklınıza gelen çevredeki ne kadar köy varsa o köylerden gelen yerli sebze ve meyveler ona gelirdi, saat ona kadar sattı sattı, satamadığını bize getirip satardı. 

(eski sebze halinin içini gösteren elimizdeki tek fotoğraf)

Ömer ağbi eski sebze halinden günümüze kadar yaşayan çok az esnaftan birisidir. Şimdiki Aksu Otelin sahibi Yaşar aksu ve oğlu Ahmet Aksu her çeşit malı satardı ama esasında, lezzetiyle damak çatlatan mevsimi geldiğinde Erzurum peyniri de satarlardı.

Erzurum peynirini herkes bilmez, iddia ediyorum bildiğini zannedenlerde bilmez. Erzurum peyniri kokmayan, yazın yonca yiyen yerli koyunun sütünden yapılırdı. Erzurum'dan tenekelerle gelirdi ama tenekelerin üzeri açık gelirdi.

Durdukça mayalanır şişerdi, kaymak gibi ekmeğine sür ye cinsinden çok yumuşak taze ve lezzetliydi. Zaten çok az gelirdi, gelenlerde pazarkapı esnafına yetmezdi. Öyle şimdiki gibi kiloyla, gramla değil, Tenekelerle alır evlerimize gönderirdik. Öyle muhteşem bir peynirdi ki insanın yedikçe yiyesi geliyordu.

Erzurum peynirinden sonra, dünyanın her tarafında yüzlerce çeşit peynir yedik ama Erzurum peynirinin yerini hiç bir peynirin bugüne kadar tutmadığına bizzat şahit olduk.

Her güzel şey gibi yediğimizde damaklarımızı resmen çatlatan, hiç unutamadığımız muhteşem Erzurum peyniri de tarih içinde yok oldu gitti maalesef.

(Eski Sebze ve meyve halinin giriş kapısından kale kapısına giden yol. Yetmişli yıllar)

Hacı Vahit ağbi onlar yani Mazlum oğulları, Soğan Patates işi yapardı.

Murat Göker ve Babam Temel Kandaz Trabzondaki bütün resmi kurumların başta yaş sebze ve meyve olmak üzere her türlü ihtiyaçlarını karşıladıkları müteahhitlik işi yaparlardı.

Tek başlarına bütün kurumların ihtiyaçlarını, tabiri caizse, eldivenden merdivene kadar karşılayacak kadar kapasiteleri olan, iki rakip müteahhit firma olmalarına rağmen aynı zamanda, çok iyi  arkadaştılar da.

Murat ağbi zengin ve çok kibar bir adamdı. Murat Göker ağbinin İstanbul'da Beyoğlunun girişindeki eski Galatasaray Lisesi'nin karşısında kendisine ait işhanı ve  marmaradaki iğne adada odun deposu vardı.

İğne adadaki odun deposundan odun getirir, Askeriyeye ve hastahanelere satardı.

Alaattin koç ağbide kendine münhasır bir esnaftı. Sebzenin her çeşitini satardı.

Ve Mustafa Şılbır...

Mustafa ağbiyi anlatmaya kelimeler yetmez, Trabzon'un ve sebze halinin en renkli simalarından birisiydi. 

Aynı zamanda siyasetçi kimliğiylede herkesin işine koşar, Trabzon'da yapamayacağı yaptıramayacağı iş yoktu. Allah rahmet eylesin 
Güzel ve sohbeti sevilen misafirperverliğiyle tanınan insandı. Aynı zamanda evlerimizin olduğu sokakta ta kendileriyle komşuyduk.

Halin dışında zabıta karakolunun yanında kebapçımız Kazım davulcu ağbi vardı, bir kebap yapardı ki parmaklarımızı yerdik resmen.

(Moloz meydanı eski balıkhane önü)

Öyle tatlar öyle lezzetler kalmadı maalesef. O dönemi yaşayan o lezzetleri tadan birisi olarak bu yaşıma kadar hiç Hamburger, Çizburger, Cart burger, Curt burger yemedim. Yemediğime de asla pişman olmadım.

Şimdilerde yediğimiz ne bostan, bostan gibi kokuyor, nede domates domates gibi kokuyor. 

Bostan diyince değinmeden geçemeyeceğim.

Bir Holamana bostanımız vardıki, ne benzer şimdiki kokusu olmayan dikenli bostanlara. 

Kabuğunu soyar soymaz, insanlar kokusunu ikiyüz metre öteden alırlardı. 

Hiç dikkat ettinizmi bilmem Antalya'dan, Mersin'den gelen Şimdiki bostanların içleri balık kokuyor zaten. Neden???
Gübreleme de balık artıklarını kullanıyorlarda ondan !!!

Her sebzeyi ve meyveyi mevsiminde ve hayvan gübresinden başka gübre vurulmayan sebzeleri ve meyveleri yiyin.

Sebzelerin kimyasıyla, doğasıyla, oynayıp akıllarını karıştırdılar. 

Hani bugünlerde çok sık duyarız ya mevsimlerde değişti diye, aslında mevsimler değişmedi insanoğlu değişti.
çok para kazanmak uğruna mevsimleri bile şaşırttırdılar.

Her şey modernize oldu köylü artık üretmiyor, üretemiyor, tarladaki iş ona artık ağır geliyor, elindeki akıllı telefonla oyun oynuyor. Uzaktaki torunlarıyla görüntülü konuşmanın zevkini çıkarıyor.

Tarlaya niye insin ki!!!
yeni jenarasyon zaten tarla işini, bağ bahçe işini bilmiyor. 

Eskisi gibide, Tarla işinden bağ bahçe işinden anlayan köylüde kalmadı zaten.

Köylerimizi inşaat müteahhitleri ele geçirmiş. 

(Yetmişli yılların gözde arabası Bedford kamyonet, sebze ve meyve taşıma işini yetmiş sekiz yılında yeni aldığımız bu arabayla yapardık.)

Mevsimine göre güzelim ürünlerin yetiştiği o bereketli tarlalarda şimdi sıra sıra ucube apartmanların dikildiğini gördükçe inanın içim acıyor içim.

Bir gün bu bereketli topraklarda üretim tamamen bitince, insanlar bu binaların  yenmediğini, çiğnenmediğini öğrenecek ama iş işten geçmiş olacak.

Zaman çok çabuk ilerliyor günümüzde ne o eski Sebze ve Meyve Halinin esnafları ne de o güzelim sebze ve meyveleri üreten köylülerimiz kaldı maalesef.

Hemen hemen hepsi rahmetli olup bu dünyadan göçüp gittiler.

Allah'tan ölenlere rahmet, yaşayanlarda sağlıklı sıhhatli uzun ömürler diliyorum.

Hayattan hiç bir zaman umudunuzu kaybetmeyin. 

Umutlar kaybolsa da hayaller yolunu bulur elbet.

Kalın sağlıcakla...