Usta sanatçı Sezen Aksu'nun şarkıda geçen anlamlı sözleri gibi,

Kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer her gece,

Yalnızlık sevgili gibi boylu boyunca uzanıyorsa koynuna,

Olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık herşeye,

Kalbini bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış
Kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan,

İçindeki çocuğa sarıl
Sana insanı anlatır.

O zamanlar
Yan yanayken saate bakmanın bile ayıp olduğu zamanlardı.

Karşılıklı oturdun mu masaya, bir gözlere bir de uzaklara bakılırdı,
eskiler yad edilirken.

Ellerimizde akıllı telefonlar yoktu ama
çocuktuk işte

Sevmeler sessiz ve hep sebepsizdi.

Ne gösterişe gelir ne nedenlere sığardı.

Her şeyden önce samimiyet gelirdi.

Sevda sırdı, söylenmezdi.
Sevilenin adına türküler yakılırdı ama onun ardından kimseye yakınılmazdı.

Eşyalar parası ile değil, hatırası ile kıymetlenirdi.
İnsanlar aldıkları ile değil, verdikleriyle değer ifade ederdi.

Sahi be o zamanlar utanmak ve arlanmak diye bir şey de vardı.

Dert çekmenin bile bir adabı vardı.

Gönlün yükü, gözlerden anlaşılırdı.

Gönülden geçen ile dilden dökülenin arası böylesine uzak, böylesine hoyrat değildi.

Evveldi, güzeldi ve tükendi...

Biz bu içimizdeki uçurumları ve kalpler arasındaki mesafeleri sonradan icat ettik.

Henüz yenilmemiştik kendimize ama yenildik.

Mutluluklar fotoğraf karelerinden ibaret değildi.

Mutlu edilmek isteği hastalıklı bir hâl almamıştı.

Eşyalar değil, insanlar ağırlanırdı evlerde ve kalplerde.

Henüz bu kadar yalnız değildik.
Başkalarınca beğenilmek her şeyden önemli değildi.

Nedense çok mutluymuşuz hakikaten.

İstanbul’la Ankara arasında alo diyebilmek için santrala yazdırıp altı saat beklediğimiz,

Kalantorların (zenginlerin) Murat 124’e bindiği,

Anadol’un inekler tarafından yenildiğine inanılan, salça sürülmüş ekmek dilimi dönemlerinde,

Bakır tencerelerimizi kalaylattığımız zamanlarda…
N’ayır N’olamazlı yıllarda…

Cem Karaca’nın İzmir fuarını zangır zangır salladığı,

Cemal Kamacı’nın kroşe patlattığı, Metin Oktay’ın ağları deldiği,

Trabzonspor efsanesinin başladığı,
Şenol, Turgay, Necati, Kadir, Cemil, Bekir ve
Ali kemal'li kadroyu ezbere saydığımız yıllarda,

Muavinli dolmuşçuların Orhancı, Ferdici diye birbirini solladığı arabeskli sabahların,

Avanak Avni’yle tanıştığımız,

Şehirlerarası otobüslerde sigara içildiği, damalı taksiler çağında,

Nüfusumuz
40 milyon'ken,
İbrahim Tatlıses demirciyken,
Hababam sınıfı öğrencileri ilkokuldayken,

Yamuğunu gördüğümüz arkadaşlarımıza
Naber lan Ceyar diye seslendiğimiz,

İstanbul’da basılan gazetelerin Trabzon'a ertesi gün ulaşabildiği,

Bizim jenarasyon akıl edemez diye düşündüklerinden olsa gerek,

Televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız diye uyarı yazısı koydukları zamanlar,

Dönüp bakınca geriye doğru, akıllı telefonlarımız, çanak antenlerimiz yoktu ama çok daha mutluyduk galiba.

Ama dedim ya,
Evveldi güzeldi ve tükendi.
Cılız bir ışıkla tutunuyorum hayata,
Daha da fenası,
Gözünde tütmeyeceğimi biliyorum,

Bilirim ki bu kez, o güzel günlere takılıp kalırsam,
ölümüne dağılacak dünyam,

Direnmeli tükenen umutlara ve gömülüp yok olmamalı lehimize işleyen Zaman...

Kalın sağlıcakla...