Eskiden gelişmiş ülkeler her türlü teknoloji ve hatta savaş senaryolarınıda devreye sokarak fakir ülkeleri sömürmek için zengin yeraltı kaynaklarının bulunduğu alanlara demiryolları yapıp, buralardan elde ettikleri cevherleri trenlerle limanlara, oradan da ülkelerine getirip işleyerek yine sömürdükleri ülkelere ve diğerlerine satarak çok yüksek karlar elde ediyorlardı.

Ancak gelinen aşamada liberal zihniyet kendi düzenini daha sağlamlaştırmak için sömürmek istediği ülkelerin iç çelişkilerini (Ekonomi, sağlık, terör, gümrük birliği, ticari anlaşmalar, askeri anlaşmalar vs.) kullanarak en az masrafla en çok kar nasıl elde edilecekse o yöntemi yani dijital sömürüyü devreye sokmaktadırlar.

Bunların başında da ellerinde ne kadar eskimiş bilgi varsa bu ülkelere yeni bilgi diye satmakta ve bilgi iletişimini rakip tanımaz bir şekilde sürdürmektedirler ve dünyanın bu yüzyılında tarımın çok yönlü ekonomik ve sosyal alanlarına ilişkin tüm verileride toplayıp kendilerine çıkar sağlayacak sağlam bir tarımsal veri envanteriyle sömürü faaliyetlerine devam etmektedirler.

Burada asıl dikkate alınması gereken husus mevcut yüzyılın zorunlu kıldığı değişim ve dönüşüm senaryolarını gerçekleştirebilmek için kısa, orta ve uzun vadeli gelecek projeksiyonlarını ortaya koyarak güncel ve güvenilir bir veri tabanı oluşturmaktır.

Onun için gerçek veri olmadan hiç bir proje ve planlamadan olumlu ve karlı bir sonuç alınamaz.

Şayet tarımın değişik ürünlerine yönelik olarak hazırlanması düşünülen bir master plan veya kalkınma projesi geriye yönelik 5-10 ve 20 yıllık verileriniz yoksa sağlıklı bir plan oluşturulamaz hazırlansa dahi böyle bir plan yok hükmündedir ve sonuçta alınamaz.

Tarım ülkemizde her tarafa (büyük, küçük) yayılmış; iklim, toprak, su, bitkisel ve hayvansal üretimin toplamda organizasyonunu ihtiva eden bir faaliyet şeklidir.

Bu doğal kaynakların özelliklerinden dolayı üretim için zorunlu olan girdi ve teknolojilerin üretim, gelir, maliyet analizi (fiyat) pazar ve kırsal kesimin kalkınma politikalarından evrensel öngörülere istihdam ve tarımsal sanayiye kadar kapsamlı bir süreç ile çok amaçlı bilgilerin ve istatistiklerin konuşturularak sıhhatli bir değerlendirme dünyada olduğu gibi ülkemizdede hayata geçirilmelidir.

Yani ülkemiz küresel ölçekte yaşanan sosyoekonomik ve teknolojik gelişmelere yabancı kalamaz ve kalmamalıdır zira Türkiye tarımının entegrasyonu çok iyi değerlendirme ile yeniden yapılandırılmalıdır çünkü ülkemizin bu özgün atılım içerisine girmesi artık ulusal bir zorunluluktur.

Bu durum yani atılım süreci yeni uluslararası ticari ve ekonomik (gümrük birliği gibi) dayatmalardan çok acil bir şekilde isteklerini elde etmesi ve bu bağlamada ağırlığını koyması çok önemlidir.

Türkiye nüfusunun bugün itibariyle 85 milyon olup gelecekte 100 milyona dayanacak olan böyle kocaman bir nüfusu beslemek için dışarıdan, et, süt, peynir, yağ, pirinç, buğday ve daha bir çok ürünü satın alarak beslemek olanaksızdır.

Bu gidişata ne hazine gücü ve ne de toplumsal yapı dayanamaz.

Şayet ülkemiz bu anlamda ayakta kalmak istiyorsa, tarımsal gelişmelerin verim düzeyleri ile ürün niteliklerini yakalayıp çeşitlendirerek rekabet gücünü korumak ve geliştirmek zorundadır.

Dolayısıyla tarımsal üretimi artırarak ithalat yerine ihracatı geliştirerek tarımı çağdaş çizgiye taşımak önem arzetmektedir.

Bu bağlamda iç desteklemelerin kaldırılmasını dayatan zihniyete inat ulusal tarım üretimine önem verililmelidir.

Türk tarımı sürekli gelişen ve yeniliklerle rekoltesi artan dünya tarımının arkasında kalmamalıdır.

Onun içindir ki özellikle bilimsel üretimde gerçekleştirilen üstün nitelikli gen kaynakları yeni çeşitler ülkemiz koşullarında kısacası ürünler ekolojilerine göre yeniden adapte edilerek üretilmelidir.

Tüm bu nedenlerle tarımda araştırma ve geliştirme cabalarına özel bir önlem ve öncelik vermekle birlikte hangi tarım politikaları uygulanırsa uygulansın tarımsal üretimin geliştirilmesinin ön koşulu, çağdaş teknolojiyi üretmek ve bilim koordinatörlüğünde kalıcı planlamayı yapmaktan ve uygulamaktan geçmektedir.

Türk tarımının GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Anlaşması) ve AB ile dünyaya entegre olmak isteniyorsa bunun gereğini öncelikle devlet yapmalıdır.

Onun için yeni dünya düzeninde Türk tarımının etkin bir şekilde yer alarak devlet denetiminde sürdürülmesi ve araştırma, geliştirme calışmaları kesintisiz devam ettirilmelidir.

Ayrıca özel sektörde özendirilerek önlemler alınıp gerekli altyapı destekleri verilmeli ve devam ettitilmelidir.

Zira tarım sektörüyle ilgili her birim bu ciddiyetin farkındadır ve devlet ağırlıklı tüm faaliyetler hayata geçirilmelidir.

Yoksa önümüzdeki engelleri aşmak çok zor olacağı gibi insanımızın karnını doğduğu topraklarda doyurmak çok daha güçleşecek ve üretme tüket mantığı ekonomik gücümüzüde kıracaktır.

Şayet gerekli önlemler alınmazsa sorun bu noktaya doğru hızla giderek sosyal ayrışmalarıda beraberinde götürecektir.

Yabancı ülkelerden tarım ürünü ithal ettiğimiz sürece,ulusal tarımsal üretimimiz azalacak ve birileride sofralarımıza çökecektir.

Tarım bir toplum veya ülke için herşeyden önce, zorunlu bir toplumsal üretim ve ekonomik milli bir güçtür.

Olaya bu düzlemde bakılıp çalışmalara ivme kazandırıldığında sorun zaman içinde çözülmüş olacaktır.

Onun için ulusal bir söylem olan "Milli Ekonominin Temeli Tarımdır"kavramı hiç bir zaman unutulmamalıdır"