Uzungöl’de yaklaşık 46 yıl önce toprak havuzlarda alabalık üretimiyle başlayan ticari faaliyet, önemli bir mesafe katederek İstanbul İğneada’dan Artvin’e kadar olan yüksek kırsalda turizm aktivitesini geliştirip gayrisafi milli hasılasını artırmış ve bu süreci gayretle sürdüren başka bir lokal alan bulunmamaktadır. Ancak bu süreç içerisinde kendi reklamını da kendisi yaparak, ülkemiz dahil birçok ülkenin turizm sirkülasyonunda yer bulmuş ve bu konuda başarılı olmuştur. Yani, daha açık bir ifadeyle Trabzon kırsalında doğal varlıkların da bütünleşik olarak kullanılması sayesinde yörede "girişimci yaratılması" gibi ekonomik bir güç ve turizm alanı oluşturulması sağlanmıştır. Bu başarıyı tetikleyen en önemli unsurlardan biri, harika bir ekosistemin varlığıyla birlikte, Uzungöl insanının sabırlı ve kapsayıcı bir tutarlılığa sahip olmasıdır. Dışarıdan gelen ticaret erbabının bu disipline adapte olmaları da turizm trendini daha da yükseltmiştir.
UZUNGÖL'Ü İKİYE BÖLEN EKOSİSTEM
Bu başarı süreci devam ederken, 2008 yılının sonlarına doğru Trabzon ilinin büyükşehir olması sonucu, 57 belde belediyesinden biri olan Uzungöl beldesi de kapatılmıştır. Ancak, Uzungöl’ün de dahil olduğu toplam 6 mahalledeki güncel yerleşik nüfus 4,570 olup, hiçbirisi bu duruma ses çıkarmamış ve iradelerini bu zarara "evet" diyerek kullanmışlardır. Uzun zamandır, hatta büyükşehir yapılanmasının üçüncü beş yılına girilmiş olmasına rağmen, imar planı sorunu çözülememiş ve bu süreçte birçok insanın işyerleri yıkılmış, nihayetinde bu duruma ayrışık bir tepki verilmiştir. Oysa belde belediyesinin lağvedildiği dönemde, turizm beldesi olması itibariyle hukuki yapısının korunması yönünde tepki gösterilip yoğun bir çalışma yapılmış olsaydı, Uzungöl bu yıkımı yaşamazdı. Özel çevre koruma kapsamına alınan Uzungöl ve bu hususta yayımlanan yönetmelik kuralları da zamanla ihlal edilmiş; bu ihlaller, Haldızen Vadisi boyunca, özellikle Demirkapı Mahallesi’ni takiben Yedigöller’e kadar uzanarak plansız bir yapılaşma sonucu doğayla bütünleşememiştir. Bu durum ciddi bir görsel çarpıklık yaratmış, havzanın doğallığını bozmuş ve ekosistemi ikiye bölmüştür.
'SALMO TRUTTA LABRAKS' YOK OLDU
Çevre düzeni planında Uzungöl’ün de içinde bulunduğu Çaykara’nın tamamı tarım alanı olarak gösterilmiş ve bu plan çalışmaları iki yıl devam edip onaylanarak 2011 yılında Resmî Gazete’de yayınlanmış olmasına rağmen, Uzungöl’de yaşayanların sessizliği bozulmamıştır. Yani bu plan, Uzungöl’ü turizm alanı değil, tarım alanı olarak resmiyete sokmuştur. Bu anlamda bir risk, gelecekte Uzungöl’ün önüne konulacaktır. Turistik bir alan olan ve bunu yaşayarak kanıtlayan Uzungöl gölünün çevresi, kıyı kenar çizgisi ihlal edilerek kara taş istinat duvarıyla çevrilmiş, gölün doğa ile bütünlüğü koparılarak suni bir havuza dönüştürülmüştür. 1980 yılında 18 metre olan göl derinliği, Haldızen Deresi’nden feyezanlı dönemlerde gelen rusubatla dolarak 7 metreye düşerken, teknolojinin ileri olduğu günümüzde gölün temizlenmesi istenen ve kalıcı bir şekilde sonuçlandırılamayan bir durum olarak kalmıştır. Bu nedenle, hem gölün hem de Solaklı Deresi’nin doğal dengesi bozulmuş ve bu iki varlığın fauna yapısı önemli ölçüde yok olmuştur. Ülkemizde Fırtına ve Solaklı derelerine her yıl giren ve endemik bir tür olan "Salmo trutta labraks" artık yok olmuştur.
UZUNGÖL'ÜN DOĞAL YAKITA İHTİYACI VAR
Güney Çevre Turizm Master Planı'nda, Ünye’den Artvin Arhavi’ye kadar uzanan ve bölgenin güneyinden yani yaylalarından geçmesi planlanan 350 kilometrelik projede Uzungöl turizm alanı olmaktan çıkarılmış, Sultan Murat Yaylası turizm alanı olarak yer almıştır. Bu kadar önemli bir konuda Uzungöllülerin hâlâ sessiz kalmaları anlaşılabilir gibi değildir. Uzungöl’ün önündeki en büyük risklerden biri ve vahim olanı, Haldızen Vadisi’nin üst zonundan yani Sıcaktaş Yaylası, Demirkapı ve Arpaözü mahallelerini içine alan bölgede, demir, bakır ve altın madeni arama ve işletme ruhsatı verilmiş olmasıdır. Altın madeni işletmeye açıldığında kullanılacak siyanür, Haldızen Deresi, Uzungöl Gölü ve Solaklı Deresi Vadisi’nde uzun yıllar sürecek ciddi bir tehlike yaratabilir; bu durum, geri dönüşü çölleşmeyle ve önlenemeyecek sağlık sorunlarıyla sürüp gidecek bir süreç olacaktır. Yazın yoğun insan trafiği olduğundan otopark sorunu çözülememiş ve Uzungöl, yavaş yavaş turizm özelliğini kaybetmeye doğru sürüklenmekte; çevre düzeni planında bu husus belirtilmiştir. Ayrıca, Uzungöl’ün Demirkapı ve Arpaözü mahallelerinin üst zonundan geçerek Rize’ye ulaşan doğalgaz boru hattından bir hattın Uzungöl’e verilmesi ile oradaki insanların ve ticaretle uğraşanların işlerinin kolaylaşması sağlanabilirdi. Neden bu anlamda bir talep gerçekleşmemiş, düşündürücüdür. Vakit geçmiş olabilir, ancak süreç hâlâ devam etmektedir; zira Uzungöl’ün bu doğal yakıta acilen ihtiyacı vardır.
DOĞRU BİR İNSANLIK VE DOĞA HAKKIDIR
Uzungöl’de ve çevresinde yaşayıp birçok ihtiyacını buradan karşılayanlar, HES gündeme gelene kadar suskun kalmayı tercih etmiş, kendilerine verilen zararlara ve yukarıda bahsedilen olaylara sessiz kalmışlardır. Bu suskunluğun hangi tasarruftan kaynaklandığına burada girmeyeceğim, ancak zararına çalışmak bizim kültürümüzde ve dünyanın hiçbir yerinde karşılık bulmamaktadır. Zira bir atasözü der ki: "Zararın neresinden dönersen kârdır." Ancak, anlaşılan o ki buradaki yerleşik insanlar, anlık kârlarının dışında gelişen olayları gelip geçici bir eylem olarak görmektedirler. Aslında şimdi geçikmeli olarak HES’e verilen bu tepki, zamanında maden arama ve işletme ruhsatı ile diğer konularda verilseydi bugün Uzungöl’de HES tartışılmıyor olacaktı. Burada Uzungöllüler enerjiye karşı değiller; Uzungöl’ün çıkışına inşa edilecek regülatör ve oradan Taşkıran Mahallesi’ne kurulacak santral binasına su akıtılacağından, dereye bırakılacak can suyu da azalacaktır. Nihayetinde dere faunası, çevredeki bitki örtüsü ve özellikle yaz mevsiminde turizmi olumsuz etkileyeceği için buna karşı tepki gösterilmesi, doğru bir insanlık ve doğa hakkıdır.
İLİMİZE VE ÜLKEMİZE FAYDA SAĞLAMAYA DEVAM ETMESİ...
Bu tarz toplumsal tepkilerin birçok bileşeni mevcut olup, temel sorun Uzungöl’de yaşanmakla birlikte Trabzon halkının da kayıtsız kalmayacağı ortak bir bütünleşik sorumluluktur. Solaklı Deresi’nde kapasitesinin çok üzerinde HES yapılmış ve hâlâ projeler beklerken bu projenin gündeme gelmesi hiç de tesadüfî değildir. Aslında Uzungöl’de önemli yatırımları olanların ön planda olmaları gerekirken sessiz kalmaları da anlaşılmamaktadır. Bu sessiz kitle, kendileri Uzungöl sayesinde kurumlaşırken, Uzungöl’ün markalaşma değerinin önünü kapattıklarını unutmuş gibi görünüyorlar. Bu bağlamda, Uzungöl gibi seçkin bir doğa harikasında HES’in planlanmasına bu sessizlik yol açmıştır. Şayet bu tepki bir başlangıç kabul edilip durdurulmazsa, arkadan gelecek risklerin fırsata dönüştürülmesi pek mümkün olmayacaktır. Bu mücadele, Uzungöl’ün "alt çizgisi" olup, korunamazsa yeni bir hedefe ulaşma projeksiyon şansını da kaybedecektir. Bu bağlamda direnişin demokratik bir çerçevede sürdürülerek, Uzungöl için bu tarz risklerin bir daha yaşanmaması sağlanmalı ve turizmle ileriye doğru uzanan yıllarda daha bütünleşerek önce yöreye, ilimize ve ülkemize fayda sağlamaya devam etmesi birinci tercih olmalıdır. Buna Uzungöl’ün hakkı vardır.