Sosyal medya, kuşkusuz çağımızın en etkili iletişim araçlarından biri. Parmaklarımızın ucunda dünyayla bağlantıda olmamızı sağlayan bu platformlar, hayatımızın her alanına sirayet etti.Her gün milyarlarca insan, Twitter (x) , Instagram, Facebook gibi platformlarda vakit geçiriyor, fikirlerini paylaşıyor ve etkileşimde bulunuyor. Ancak bu geniş etkileşim alanının, toplumsal dinamikler üzerinde derin ve karmaşık etkileri var. Sosyal medyanın toplumsal değişim yaratma potansiyeli ile ayrışmayı körükleme riskini birlikte ele almak, bu modern fenomenin doğasını anlamak açısından kritik öneme sahip.  Bu haftaki yazımızda Sosyal medyanın toplumsal süreçleri nasıl ele aldığını ele alacağız.

Toplumsal Değişim: Bir Araya Gelme

Sosyal medya, bireyleri bir araya getirme konusunda çarpıcı bir potansiyele sahip. Özellikle toplumsal hareketler ve protestolar, sosyal medya aracılığıyla organize oluyor ve büyük kitlelere ulaşıyor. Örneğin, Arap Baharı sırasında sosyal medya, protestocuların seslerini duyurmasına ve dünya genelinden destek bulmasına olanak tanıdı. Bu tür olaylar, sosyal medyanın güçlü bir araç olarak toplumsal değişim yaratabileceğini gösteriyor.

Sosyal medyanın bir diğer önemli işlevi, farkındalık artırmak. Kullanıcılar, iklim değişikliği, sosyal adalet, cinsiyet eşitliği gibi konularda paylaşımlar yaparak toplumsal duyarlılığı artırıyor. Hashtag’ler aracılığıyla organize edilen kampanyalar, binlerce insanı bir araya getirerek bu konular üzerinde tartışmalar yaratıyor. Örneğin, #BlackLivesMatter ve #MeToo gibi kampanyalar, sosyal medya sayesinde global bir etki yaratarak toplumsal adalet ve eşitlik konularında geniş bir tartışma ortamı oluşturdu. Bu tür hareketler, insanların yalnız olmadıklarını hissetmelerine ve ortak bir amaç etrafında birleşmelerine olanak tanıyor.

Ayrıca, sosyal medya, kültürel değişimleri destekleyen bir platform olarak da öne çıkıyor. Farklı kültürlerden gelen insanlar, deneyimlerini ve fikirlerini paylaşarak birbirlerine öğrenme fırsatları sunuyor. Bu, toplumsal çeşitliliğin artmasına ve kültürel etkileşimlerin güçlenmesine yardımcı oluyor.

Ayrışma: Balonlar ve Yankı Odaları

Ancak sosyal medyanın sunduğu bu fırsatlar, ayrışmayı da beraberinde getiriyor. Farklı görüşlerin kendi platformlarında yankı bulması, insanların benzer düşünenlerle etkileşim kurmasına ve karşıt görüşlerden uzaklaşmasına neden oluyor. Bu olgu, “yankı odası” etkisi olarak biliniyor. İnsanlar, sürekli olarak kendileriyle aynı fikirde olan kişilerle etkileşimde bulunarak, farklı bakış açılarını görmeme eğiliminde oluyorlar.

Sosyal medya algoritmaları, kullanıcıların ilgi alanlarına göre içerik sunarak bu ayrışmayı pekiştiriyor. Örneğin, bir kullanıcı sık sık belirli bir politik görüşü destekleyen paylaşımlar yapıyorsa, algoritma bu tür içerikleri daha fazla ön plana çıkarıyor. Sonuç olarak, kullanıcılar, kendi düşüncelerini destekleyen bir içerik akışında kayboluyor. Bu durum, empati ve anlayışın azalmasına, toplumda kutuplaşmanın artmasına yol açıyor.

Bir diğer sorun da dezenformasyon ve sahte haberler. Sosyal medya, doğru bilgiye ulaşmayı zorlaştıran yanlış bilgilerin hızla yayılmasına olanak tanıyor. Bu durum, toplumsal bir güvensizlik ortamı yaratıyor ve bireylerin, karşıt görüşleri dinlemektense kendi inançlarını pekiştiren bilgilere yönelmelerine neden oluyor.

Sosyal Medyanın Psikolojik Etkileri: Bağımlılık, Anksiyete ve FOMO

Sosyal medya, günümüzde hepimizin hayatında önemli bir yer kaplarken, bazı olumsuz psikolojik etkileri de beraberinde getiriyor. Öncelikle, sosyal medyaya bağımlı hale gelmek oldukça yaygın bir durum. Sürekli olarak bildirimleri kontrol etme ihtiyacı, adeta bir alışkanlık halini alıyor. “Acaba kim ne paylaşmış?” diye düşünmeden edemiyoruz; bu da gündelik yaşamımızı olumsuz etkiliyor. İşe odaklanmakta zorlanıyor, arkadaşlarımızla sohbet ederken bile telefonumuza göz atma ihtiyacı hissediyoruz. Sonuç olarak, sosyal medya kullanımı dikkat dağınıklığına ve verimsizliğe yol açabiliyor.Bir diğer önemli sorun, sosyal medya üzerinden başkalarının "mükemmel" hayatlarını sürekli görmek. Paylaşılan güzel tatil fotoğrafları, başarı hikayeleri ve mutlu anlar, insanları kıyaslama tuzağına sürüklüyor. “Acaba ben neden böyle bir hayat yaşamıyorum?” sorusu kafamızda dönmeye başlıyor ve bu düşünce, zamanla kendimizi yetersiz hissetmemize neden olabiliyor. Sürekli bu şekilde kendimizi başkalarıyla kıyaslamak, ruh halimizi olumsuz etkileyen depresyon ve anksiyete gibi duygusal sorunlara yol açabilir. Özellikle genç bireyler, bu baskının altında kalabilir ve kendilerini sosyal medya üzerinden kurulan sahte bir mükemmellik standardına göre değerlendirebilirler.

Sosyal medyanın bir diğer etkisi ise "kaçırma korkusu" yani FOMO. Bu durum, sürekli paylaşılan etkinlikler, buluşmalar ve partilerle besleniyor. İnsanlar, sosyal medya üzerinden başkalarının ne yaptığını takip ederken, “ben neden buradayım?” hissiyle anksiyete yaşıyor. Herkes bir şeyler yaparken, biz geride kalıyormuşuz gibi düşünmek, ruh halimizi dibe çekiyor. Bu durum, yalnızlık hissini pekiştiriyor ve sosyal medyada geçirdiğimiz zamanın kalitesini düşürüyor.

Sosyal medyanın psikolojik etkileri karmaşık ve derin. Bağımlılık, depresyon, anksiyete ve FOMO gibi sorunlar, ruh sağlığımızı tehdit edebilir. Bu nedenle, sosyal medya kullanımını bilinçli bir şekilde yönetmek, arada bir ara vermek ve gerçek hayattaki sosyal bağlantılara odaklanmak, psikolojik iyi oluşumuzu korumak açısından büyük önem taşıyor. Unutmayalım ki, sosyal medya hayatımızı zenginleştirebilir ama dikkat edilmediğinde ruh halimizi olumsuz etkileyebilir.

Sonuç: Bir Denge Arayışı

Sosyal medyanın toplumsal değişim ve ayrışma üzerindeki etkileri, karmaşık bir denge gerektiriyor. Bu platformlar, bir yandan toplumsal farkındalığı artırıp insanları bir araya getirirken, diğer yandan kutuplaşmayı ve ayrışmayı besleyebiliyor. Kullanıcılar olarak, sosyal medyayı nasıl kullandığımız bu dengeyi belirlemede kritik bir rol oynuyor.

Kendi sosyal medya deneyimimizi gözden geçirerek daha bilinçli bir yaklaşım benimsemek, bu platformların potansiyelinden en iyi şekilde yararlanmamıza yardımcı olabilir. Farklı bakış açılarına açık olmak, empati geliştirmek ve bilinçli bir şekilde bilgi paylaşmak, toplumsal değişim için önemli adımlar.

Sosyal medya, dijital çağın en etkili araçlarından biri olarak karşımızda duruyor. Onu daha iyi bir dünya için nasıl şekillendirebileceğimiz ise tamamen bizim elimizde. Bu süreçte, hem toplumsal bir bütünleşme sağlamak hem de ayrışmanın önüne geçmek, hepimizin sorumluluğudur.

Bu yazıda, Sosyal medyanın toplumsal süreçleri ve bizleri nasıl etkilediğini ele aldım.

“Yeni yazıda buluşmak dileğiyle, bilgiyle kalın.”

Saygılarımla,

İrfan BAŞKAYA, MSC