Mimarlık ve mühendislik, insanlık tarihinin en köklü disiplinleri arasında. Ancak yapay zeka  gibi teknolojilerin hızla ilerlemesi, bu alanlarda "nasıl tasarladığımız" ve "nasıl inşa ettiğimiz" konusunda köklü değişimlere yol açıyor. Yapay zeka köklü değişimin yanında etik ve sosyal sorumluluk gibi önemli kavramları da dahil ediyor. Bir tasarım veya mühendislik çözümleri  ne kadar hızlı hazırlanırsa hazırlansın, eğer insan odaklı değilse ne kadar başarılı sayılabilir? Bu haftaki yazımızda, Yapay Zeka’nın, mimarlık ve mühendislik alanlarında nasıl bir dönüşüm yarattığını hep birlikte keşfedeceğiz.

Mimarlıkta Yapay Zeka: Hayal Gücünün Sınırlarını Zorlamak

Bir mimar düşünün; müşterisi ondan hem estetik hem de fonksiyonel bir tasarım istiyor. Geçmişte bu süreç oldukça zahmetliydi: saatlerce süren çizimler, fiziksel modellerin hazırlanması, müşteriden gelen geri bildirimlere göre defalarca yapılan revizyonlar… Ancak günümüzde üretken tasarım (generative design) araçları sayesinde bu süreç büyük ölçüde hızlandı ve kolaylaştı. Artık bir mimarın sadece belirli kriterleri sisteme girmesi yeterli oluyor. Örneğin, bina kaç katlı olacak? Hangi malzemeler kullanılacak? Güneş ışığından nasıl faydalanılacak? Rüzgar akışına karşı nasıl bir konumlandırma yapılmalı? Bu tür veriler girildiğinde yapay zeka destekli tasarım yazılımları, dakikalar içinde binlerce alternatif çözüm üretebiliyor. Bu sayede mimarlar, hem zamandan tasarruf ediyor hem de kendi yaratıcılıklarını destekleyecek farklı bakış açıları elde ediyorlar.

Bu konuda Autodesk’in Dreamcatcher platformunu örnek  olarak verebiliriz. Bu sistem, mimarın belirlediği parametreler doğrultusunda binlerce tasarım varyantı oluşturabiliyor. Üstelik yalnızca geleneksel çizim ve modelleme yöntemlerinden değil, biyomimikri (doğadaki canlıların yapı ve işleyişinden ilham alarak teknoloji ve tasarım geliştirme) ve topoloji optimizasyonu (bir yapının malzemesini en verimli şekilde kullanarak en hafif ve en dayanıklı tasarımı elde etme yöntemi) gibi gelişmiş mühendislik ve tasarım prensiplerinden yararlanıyor (Oxman & Oxman, 2020). Böylece insanın tek başına hayal edemeyeceği, doğadan ilham alan, organik ve verimli tasarımlar ortaya çıkabiliyor. Örneğin, bir köprü veya bina tasarlanırken, yapay zeka doğadaki örümcek ağları ya da kemik yapılarının dayanıklılığından ilham alarak minimum malzemeyle maksimum sağlamlık sağlayan formlar önerebiliyor.

Ancak her ne kadar yapay zeka teknik olarak kusursuz tasarımlar önerebilse de bu sürecin getirdiği hız ve otomasyon, her zaman özgün ve insan odaklı tasarımlar anlamına gelmiyor. Yapay zeka, büyük veri setlerine dayanarak çözümler üretebilir, belirli kalıpları öğrenerek öneriler sunabilir, ancak henüz insana özgü yaratıcılığı, sezgiyi ve duygusal zekayı tam anlamıyla taklit edemiyor. Bir mimar, yalnızca teknik gereksinimleri değil, aynı zamanda mekanın insanlar üzerindeki psikolojik ve duygusal etkisini de düşünmek zorundadır. Örneğin, bir kütüphane tasarlarken sadece kitapların depolanacağı alanları oluşturmak yetmez; aynı zamanda bu mekanın sessiz, huzurlu ve ilham verici bir atmosfere sahip olması da gerekir. Ya da bir okul binası tasarlanırken, çocukların daha kolay öğrenmesini destekleyecek doğal ışık kullanımı, ferah mekanlar ve hareket alanları gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Yapay zeka, bu tür insani ve bağlamsal faktörleri anlamakta yetersiz kalabilir çünkü tasarımın ruhunu oluşturan bu detaylar genellikle sayısal verilere indirgenemez.

Bu nedenle, yapay zekanın mimarlık mesleğini tamamen ortadan kaldıracağını söylemek gerçekçi olmaz. Tam tersine, yapay zeka mimarlık pratiğini kökten dönüştürecek ve mimarlara daha önce mümkün olmayan araçlar sunarak yaratıcı potansiyellerini artıracaktır. Ancak estetik anlayış, kültürel bağlam, insan psikolojisi ve sanatsal dokunuş gibi unsurlar, her zaman insan mimarların elinde kalacaktır. Bu yüzden mimarlar yapay zekayı bir tehdit olarak görmek yerine, onu yaratıcı süreçlerini geliştiren bir araç olarak değerlendirmeli ve bu yeni teknolojilerle kendilerini daha da ileriye taşımanın yollarını aramalıdır. Yapay zeka destekli tasarım, mimarları değil sadece eski ve geleneksel yöntemleri geride bırakacaktır.

Yani, yapay zeka mimarları işsiz bırakmayacak; sadece onlara yeni bir çalışma biçimi sunacak. Bu dönüşüme ayak uyduranlar, gelecekte de başarılı olmaya devam edecek.Değişime ayak uyduramayanlar ise ya düşük ücretlerle işlerine devam edeceğini ya da işsiz kalabileceğini öngörmekteyim.


Yapay Zeka Mühendislik Disiplinini Nasıl Dönüştürüyor?

Yapay zeka , mimarlık  alanında olduğu gibi mühendislik dünyasında da büyük bir dalga yaratıyor. Yapay zeka mühendislerin işlerini oldukça kolaylaştırdığını  ve onlara adeta bir "süper güç" kattığını net bir şekide söyleyebiliriz. Örneğin, makine öğrenmesi algoritmaları, devasa veri setlerini analiz ederek karmaşık problemlere çözümler sunabiliyor. Bu, özellikle otomotiv, havacılık ve enerji gibi sektörlerde tasarım ve optimizasyon süreçlerini büyük ölçüde hızlandırıyor. MIT’de yapılan bir araştırma, yapay zeka destekli tasarım araçlarının, geleneksel yöntemlere kıyasla proje sürelerini %40’a kadar kısalttığını ortaya koyuyor (Smith ve diğerleri, 2022). Yani, mühendisler artık saatler süren hesaplamalar yerine, yapay zeka sayesinde dakikalar içinde sonuçlara ulaşabiliyor. Bu da hem zaman hem de maliyet açısından büyük bir avantaj sağlıyor.

Ancak yapay zeka, sadece teknik süreçleri değil, mühendislerin rollerini de kökten değiştiriyor. Artık mühendislerden, yalnızca teknik bilgiye sahip olmaları değil, aynı zamanda yapay zeka araçlarını etkili bir şekilde kullanmaları ve bu teknolojileri anlamaları bekleniyor. Buna en güzel örnek Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma. Çalışma gelecekte mühendislerin %60’ının yapay zeka ve veri bilimi becerilerine ihtiyaç duyacağını öngörüyor (Johnson ve Lee, 2021). Bu durum, mühendislik eğitiminin de yeniden şekillenmesine neden oluyor. Üniversiteler, müfredatlarına makine öğrenmesi, veri analizi ve yapay zeka gibi konuları ekleyerek, öğrencileri bu yeni dünyaya hazırlıyor. Yani, artık sadece fizik ve matematik bilmek yetmiyor; kodlama ve algoritma tasarımı da mühendislerin olmazsa olmaz becerileri arasına giriyor.

Peki, bu dönüşüm mühendisler için bir tehdit mi yoksa bir fırsat mı? Aslında cevap, bu değişime nasıl yaklaştığınıza bağlı. Yapay zeka, mühendislerin işlerini elinden almak yerine, onlara daha büyük bir yaratıcılık alanı sunuyor. Örneğin, yapay zeka sayesinde rutin hesaplamalar ve analizler otomatik hale gelirken, mühendisler daha stratejik ve yenilikçi projelere odaklanabiliyor. Ayrıca, disiplinlerarası iş birlikleri de güçleniyor. Yapay zeka; mühendislerin veri bilimciler, yazılımcılar ve diğer uzmanlarla daha etkili bir şekilde çalışmasını sağlıyor.

Yapay zeka, mimarlık ve mühendislikte devrim yaratırken, bize bir kez daha şunu hatırlatıyor: Teknoloji ne kadar güçlü olursa olsun, insan faktörü her zaman merkezde olmalı. Hızlı tasarımlar ve akıllı çözümler, ancak toplumsal ihtiyaçlara ve etik değerlere uygun olduğunda anlam kazanır. Yapay zeka, bize sınırsız imkanlar sunabilir, ancak bu imkanları nasıl kullandığımız, insanlığın geleceğini belirleyecek. Geleceği inşa ederken, teknolojiyi bir araç olarak görmeyi ve insanı her zaman ön planda tutmayı unutmamalıyız.

Bu yazımda bir eğitim teknolojisi girişimcisi olarak mimarlık ve mühendislik disiplinlerini yapay zekanın nasıl dönüştüreceğini ele aldım.

“Yeni yazıda buluşmak dileğiyle, bilgiyle kalın.”
Saygılarımla,
İrfan BAŞKAYA, MSC

[Referanslar]

Johnson, A., & Lee, B. (2021). The future of engineering education: Integrating AI and data science. Stanford University Press.


Oxman, N., & Oxman, R. (2020). Generative design: Paradigms in architectural computing. Design Studies, 68.


Smith, J., et al. (2022). AI-driven design tools and their impact on engineering efficiency. MIT Engineering Journal, 45(3).