Resmi tarihi yazanlara saygı duyuyorum ama ben resmi tarihi değil, yaşanmış, kulaktan kulağa söylenmiş öylece yayılmış şehir efsanelerini, kadim şehir Trabzon'umuzun binlerce yıllık tarihinin derinliklerinden günümüze kadar ulaşmış masalsı hikayelerini, mahalle kültürlerini ve o mahallelerde yetişmiş iz bırakmış insanların bilinmeyen hikâyelerini yazıyorum. 

İnsanlar okudukça mutlu oluyor mutluluklarını ifade edip teşekkür ettiklerinde bende mutlu oluyorum.

Yakın geçmişte tek kanal gösteren, Sharp lorenz, Gurindig, Philips, Nortmende gibi zamanının marka  televizyonları ve günümüzde binlerce kanalı gösteren bilmem kaç inçlik, duvarlarımızı boylu boyunca kaplayan devasa televizyonlarımız ceplerimize artık sığar oldular. 

O zamanlar hayal ötesi bir şeydi şimdilerde gerçek oldu.

İzlemek istediğimiz ne varsa her şeyi bulabiliyoruz. Tabiri caizse binlerce özellikleri olan televizyonlarımız bir yemek yapmıyorlar o kadar.

Fakat bize sunulan binlerce çeşit sınırsız imkanların mutluluk getirmediği aşikar.

Tek göz evde otururken sonrasında dört artı bir evde oturmak aile yapmıyor insanı. 

Eski kamyonet arabalara doluşup pikniğe giderken yaşadığımız mutluluğu, cam tavanlı dört çarpı dört lüks otomobillerde yaşadığımızı mı sanıyorsunuz.

Para mutluluk getirmiyor; sadece çekeceğin çileye sıkıntılara bir nebze çare oluyor, konfor sağlıyor ama huzur sağlayamıyor maalesef.

Küçük şeylerle mutlu olabilmeyi bilen, şükür etmesini bilen toplumun bireyleri olarak, günümüzdeki sınırsız imkanlarla nasıl mutsuz olunabileceğini öğrendik maalesef.

Zamanın çarkları hızla dönüyor. İleriye gittikçe geçmişe özlemimiz her geçen gün fazlasıyla artıyor.

Bilyalı arabalara bindiğimiz bayır aşşağıya kayarak kahkahalar atarak yaşadığımız mutluluğu, son model lüx arabaları sürerken bile yaşadığımı söyleyemem.

Tabaklı uçurtmamı uçurturken mavi gökyüzüne bakarak yaşadığım mutluluğu, son model teknoloji harikası Airbus uçaklarla uçarken yaşadığımı söyleyemem.

Eski Trabzonspor Fenerbahçe maçlarında günler öncesinden kuyruklarda itilerek kakılarak bir sürü zahmete katlanarak bilet almak için yaşadığımız heyacan dolu mutluluğu, günümüzde Biletixten keyfimizi bozmadan aldığımız biletlerle aynı şekilde yaşadığımı söyleyemem.

Biz şampiyon Trabzonspor'u seyretmek için Avni Aker'de günler öncesinden kuyruklarda bekleyen neslin uşaklarıyız.

Biz o şampiyonlukların hepsini güneşin altında kavrularak, yağmurlarda ıslanarak, soğuk buz gibi betonlar da saatlerce oturarak doyasıya yaşadık.

Şimdilerde lüks statlarda ceylan derisine benzeyen kırmızı koltuklarda otururken aynı mutluluğu yaşadığımı söyleyemem.

Nereden nereye dercesine çağa ayak uydurmaya çalışsak ta geçmişe olan özlemimiz hiç dinmiyor değilmi!!!

İki kişi, üç kişi bir araya gelsek, eskileri o alternatifi olmayan, imkanlarımızın kısıtlı olduğu ama mutluluğumuzun tavan yaptığı o günleri konuşuyorken ne güzeldi o günler değilmi deyip iç çekerken, 
özlem duyduğumuz günlere dönmeyi ne kadar çok istiyorduk değilmi.

Askere giden oğlunu günler öncesinden, başına örttüğü oyalı çemberiyle evinin penceresinde özlemle bekleyen, ocaklıkta pişirdiği sütlü kabağı oğluna sana sürpriz yaptım diyecek analarımız artık yok.

Gurbete çok uzaklara çalışmaya giden köyünde bıraktığı eşine ve çoluk çocuğuna özlemi dindirecek mektupları dört gözle bekleyen babalarımız artık yok.

Evde günde beş çeşit yemek pişiren, sofra kurup kaldıran, temizlik yapan, çocuklarına saçını süpürge eden, hem analık hem babalık yapan yeni nesil ev hanımları artık yok.

Varsa yoksa akıllı telefon görüşmeleri, whatsapp yazışmaları ve sosyal medya paylaşımları !!!

Günümüzdeki teknolojiyi yaşarken neleri kaybettiklerimizi de unutmayalım lütfen.!!!

Dışarıya yağmur
yüreğime hasret,
fikrime sen..
Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden,
bir bilsen.

Herkesin
Bir umudu vardır,
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir özlemi,
Bir hüznü…

Çünkü herkesin bir gideni vardır.

İçinden bir türlü uğurlayamadığı.

Kalın sağlıcakla...