Genel anlamda tarım, insanların ve toplumun sonsuz olan ihtiyaçlarından en önemli kısmını karşılayan uluslararası stratejik bir sektördür.
Bu sektör bitkisel ve hayvansal gıda maddelerinin üretilmesi, işlenerek muhafaza edilmesi ve pazarlama haraketlerinin önemli bir bileşkesini oluşturur.
Bu anlamda tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan Türk toplumu, onun içindir ki uzun yıllardır tarımla uğraşmaktan vazgeçmemiş olup, halen zor şartlarda zararına olmasına karşın bu emek mücadelesini ve toplumsal üretim sorumluluğunu sürdürmektedir.
Bundan dolayıdır ki ulusal tarımını kontrol edemeyen devletler, dışa bağımlılık anlamında toplumsal gereksinimleri karşılamaya devam ederse, sonuçta oluşacak sosyal kırılmaları önlemekte çok zorlanır.
Onun için bir toplumun hayati gereksinimi beslenmeyle sabit olup, bunu da toprakları atıl bırakarak gerçekleştirmek olanaksızdır.
Bu bağlamda, tarlada ekimden ve dikimden itibaren, hasat, nakliye, paketleme, depolama, toptancı ve marketlere kadar uzanan süreç, gıda da denetimsizlik yüzünden fiyat artışları ve kalite düşüklüğü sonucu oluşan enflasyon önlenemez bir şekilde gıdaya erişimi zorlaştırmaktadır.
Böyle olunca da insanlar yeteri ölçüde beslenemediğinden dolayı çocuklarda kilo ve boy sorunu yaygınlaşmaya başlamış olup, ülkemizde gelecekte idare etme görevini devralacak jenerasyon bu sorunlu yaşamdan bir an önce kurtarılmalıdır.
Ülkemizde gittikçe gıda'ya erişimin ağırlığı daha çok zorlaşırken yurtdışından ithal edilen gıdalar ile yerli üretim ürünleri karıştırılarak marketlerde astronomik rakamlarla satılırken, bu karmaşa kontrol edilmediği gibi gümrük çıkışıyla market fiyatları arasında azımsanmayacak ölçüde ki farklılıklarla topluma pazarlanmaktadır.
Sonuçta beslenme kültüründen gelen farklılıklarında oluşturduğu seçiçilik kavramı, toplumda tamamen yerleşmediği için sorun gizlilik içinde dahada büyümekte ve tüketici aldığı gıda ürününün içeriğine bile bakmamaktadır.
Bu süreçte depo ömürleri uzun tutularak zaman faydası yaratıp rant daha artırılırken bu gıdalardaki bozulmaların,insanlık açısından riskide artmakta ancak bir fecaat oluşunca sorumlular hemen soruşturma başlatılmıştır demeciyle olayın üstü örtülmeye çalışılmakta ve bu durum toplum tarafından unutulunca geçmişteki süreç aynen devam etmektedir.
Olay sadece bu boyutta kalmayıp, tarlada ve depoda ilaçlama gibi eylemlerden ötürü ürünlerde oluşan pestisit (Zirai ilaç kalıntısı) kalıntılarının tolere değerlerine bakılmadan piyasaya arz edilmeleri gıda güvenliği sorunu oluşturmasına karşın satılmakta ve neticede de insanlar hayatlarını kaybetmektedirler.
Bugüne kadar bu anlamda sağlıksız ürünleri satan hiç bir market bunun bedelini ödememiş ve iş para cezalarıyla geçiştirilerek süreç devam etmektedir.
Her ne sebeple olursa olsun insan hayatının sonlanmasının karşılığı parasal bir değer olamaz ve de olmamalıdır.
Bu anlamda başta insan hayatı ve gıda güvenliği çok önemli olup, tüketicinin sağlığını, refahını ve yaşam kalitesini korumak birinci derecede devletin görevidir.
Bozuk gıdaların sağlıklı gıda olarak satılmaları sonucu tüketen insanların enfeksiyonlara, zehirlenmelere ve uzun süre devam eden hastalıklara yakalanmalarına neden olmakta, bu durumlar daha ziyade bağışıklıkları düşük olanlar, hamile kadınlar, yaşlılar ve çocuklar için hayati tehdit taşımaktadır.
Bu bağlamda gıda güvenliğinin sağlanabilmesi için tüm süreçlerinin her aşaması kontrol edilerek gıda endüstrisi tüketici ve toplumun her sosyal birimi için ortak görev haline getirilmesi bir zorunluluk olarak yasal düzenlemelere gitilmelidir.
Gıda güvenliğinde; hijyenik ortam, marketlerde satılan ürünlerin kaynaklarının takip edilmesi, depolama şartları, personel eğitimi ve üretim sürecinde kalite kontrolü kesintisiz sürdürülmelidir. Market zincirleri şube açısından çok yoğun olması nedeniyle kontrol görevini yürüten eleman sayısının artırılarak denetimin etkinleştirilmesi sağlanmalı ki insanlar gıdaları alıp tüketirken şüphecilik gibi bir hastalıktan uzak olsunlar.
Ayrıca gıda güvenliğini tehdit eden bakteriler için geliştirilmiş teknoloji sistemlerinin zincir marketlede bulundurulması ve marketin giriş kapısında herkesin rahatça görüp okuyabileceği yere asılarak bu sistemin aktif olduğu yazılmalı ki insanlar market market gezerek uzun süre ürün seçme meşguliyetiyle karşılaşmasınlar.
Temelde tarladan markete kadar uzanan süreç gıda huku ile ilgili olup,burada genel amaç insanların güvenlik gereksinimlerinin korunması ve temin edilmesi vazgeçilmez olan beslenme ve gıda güvenliğinin kontrol edilmesini sağlamaktır.
Aslında Türk ceza kanununda kamu sağlığına karşı işlenen suçlar, ülkemizin gıda standardizasyonuna entegre olmak istediğimiz Avrupa birliği mevzuatlarıyla karşılaştırılması ve eğitimi olup, bu hususlar temin edildiğinde insanlarımız birçok riskle uğraşırken birde beslenme olayından dolayı zehirlenip ölmek gibi olayları yaşamaktan kurtulmuş olurlar.Hızla artan nüfus, çevre kirliliği, ekonomik sorunlar ve beslenmedeki eğitim yetersizliği gibi derinleşen hayati sorunlar yanında, gıda teminide gittikçe zorlaşmaktadır.
Halbuki ülkemizin bu sorunları yaşamasını gerektirecek hiç bir gerekçe bulunmamaktadır.Ülkemizde toprak var, iklim şartları müsait, üretim kültürü olan insan kaynağı ve para var sadece olmayan demokratik otorite ve eşit paylaşım. Bu varlıklar ahenkli kullanıldığı sürece toplumu üzen ve istenmeyen olaylar kendiliğinden son bularak gıda güvenliği sağlanacak, haliyle insan hayatı da garanti altına alınmış olacaktır.