Ülkemizde gerçekten hak eden kazansın duygusuna sahip olanlar maalesef giderek azalıyor. "Kazanalım da nasıl olursa olsun" düşüncesindeki teknik direktörler, futbolcular ve taraftarlar ise azımsanmayacak kadar arttı.

Kendimiz ahlaksız davranıp başkasından ahlak bekleyemeyiz. Ama ne yazık ki öyle davranıyoruz. Yenmeyi hak etmediğimiz bir maçtan sonra, lehimize hakem hataları olsa bile, bir tane aleyhte karar var diye ülkeyi karıştırma noktasına gelmekten kaçınmıyoruz.

Peki, istesek gerçekten adil futbolu yaygınlaştırabilir miyiz?

Gerçekten istersek çok basit.

Delikanlı bir takım başkanı çıkacak ve şöyle bir açıklama yapacak:

“Artık biz haksız kazanılmış puan istemiyoruz. Aleyhimize hatalar olsa da bundan sonra lehimize olan hatalarda saha içinde gereğini yapacağız.”

Gereğini de peşine şöyle açıklayacak ve diyecek ki:

“Bundan sonraki tüm maçlarımızda futbolcularımız; hakem hatası sebebiyle haksız kazanılan korner, taç vb. tüm topları rakibe verecek. Haksız penaltı kararında topu dışarı atacak. Haksız gol atılmışsa akabinde hemen gol yiyecekler.”

Evet, yıllar önce bir kulüp başkanının isteği sonrası yaptığım ama o gün için bile destek görmeyen bir projenin çok küçük bir parça özeti bu yazdıklarım. Trabzonspor’un daha önceki bazı yönetimlerine sunum yaptım (Mevcut başkana da arayıp mesaj atmama rağmen randevu alamadığımız için sunma imkânım olmadı) ama her defasında “Aslında güzel proje, ama şimdi ortam müsait değil” dendi. Son seferinde ise bir başkan yardımcısı “Biz bu projeyi yaparsak küme düşeriz” dedi. Neden? Çünkü hakem hatasından ağzımız yanıyor ama bazen de hakem hatası ile kazanıyoruz. Eğer bu projeyi yaparsak artık haksız puan kazanamayacağız, sadece haksız puan kayıplarımız olacak.

Kitabın ortasından soralım; başkaları bizden çalıyorsa bu bizim de hırsızlık yapmamızı gerektirir mi?

Eğer ahlaklı isek tabii ki gerektirmez; ama maalesef ahlaklı olanlarımız çok azaldı.

Geçenlerde bir ortamda ismi lazım olmayan bir Süper Lig futbolcusu bu proje için bana şunları söyledi:

“Olur mu öyle saçma şey, biz ekmek parası için oynuyoruz.” Yani demek istiyor ki: "Hakem yemesin, onun işi ne; doğru karar versin. Ben hakemi aldatmaya yönelik hareket yaparım, rakibim benim yüzümden sarı kart bile yiyebilir."

Ben de ona dedim ki:

“Bir sabah kalktın, araban yok, hırsız çalmış. Diyebilir misin ‘Ekmek parası için çaldı’? Bu yaptığını hoş görebilir misin?”

Hayır dedi, “O hırsızlıktır.”

Ben de dedim ki, “Peki, arabayı bir süre bindikten sonra bıraksa yine hırsızlık mıdır?”

“Evet,” dedi.

“İşte sen hakemi aldatmaya yönelik hareket yaparsın; rakibin sarı kartı yer, belki ikinci sarıdan kırmızı görür ya da eninde sonunda dört sarıdan bir hafta oynayamaz. Ve o hafta maç başına parasını alamayacak. Bunun bir sebebi de sen olacaksın ve bu da hırsızlıktır.”

Ya da haksız yere kazandığın bir maçtan sonra sen prim alırken, gerçekten hak edenlerin alamadığı prim de hırsızlıktır.

Eğer böyle ahlaksız taraftan bakıp “ekmek parası” deyip maçı kazanmak için her şeyi mubah görürsek, ekmek parası için çalan hırsızı ya da adam öldüren kiralık katili de hoş görmek mi lazım?

Kimse kusura bakmasın, ahlaklı oyun istiyorsak, adil yönetim istiyorsak önce kendimiz ahlaklı olacağız.

Yıllar önce evime hırsız girdi diye gidip ben de hırsızlık yapmadım.

Peki, diyeceksiniz ki bir takım böyle delikanlılık yaparsa hakem hataları bitecek mi?

Ahlaklı, dürüst insanlar çoğunluktaysa bu uygulamanın yayılması ile zamanla çok azalır; aksi halde yapan takıma “enayi” gözüyle bakan ahlaksızlar çoğalır.

Futbol terörü böyle bir uygulamanın karşısında daha çok gelişip şaha mı kalkar?

Yoksa bu kötülük, merhametli bir yaklaşımla dize mi gelir?

Önceden tahmin etmek kolay değil; ancak kendisine iyilik yapılan bir kişi, içinde biraz iyilik varsa ve biraz da akıl sahibi ise kötülüğe çok fazla devam etmeyecektir. Kimi bir iyilikten sonra, kimi bilmem kaçıncı iyilikten sonra ama çoğu dönecektir. Ve kötülükten dönmeyenler artık azınlıkta kalıp horlanacaklar ve zamanla futbol dünyasında etkisiz eleman haline geleceklerdir diye bir umut taşıyorum.

Ama sadece umut.