Üstünde yaşadığımız ve onsuz hiç bir canlının yaşama imkanı olmadığı toprak, her şeyden önce vatanın derisidir ve vatandır.

Onun için toprak biliminin esasları çerçevesinde bu varlığı yıllardır tarif etmeye özellikle bilim insanları uğraşmaktadırlar ve bu olayın başınıda toprak bilimciler çekmektedir.

Buradan çağrışımla çok değişik tarifler üretilmiş ancak ben burada uygun bulduğum tarifi siz okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

"Toprak esas itibariyle kayaların ve organik maddelerin türlü çaptaki ayrışma ürünlerinden meydana gelen, içinde geniş bir canlılar alemini barındırarak bitkilere durak ve besin kaynağı vazifesini gören bir maddedir. Prof. Dr. Kerim Ömer ÇAĞLAR"

Bu anlamda bitkiler için önemli olan siyah toprak tabakası ortalama bin yılda oluşmaktadır. Ayrıca toprak bilimcilerin yaptıkları araştırmalarda, her doğan insanın hayatını devam ettirebilmesi için mevcudun dışında 400 metrekare yeni toprağa ihtiyaç olduğunu belirtmektedirler.

Bu bağlamda topraklarımızı elimizden geldiğince en hassas bir şekilde korumamız bir yurttaşlık görevi ve vatanseverliktir.

Zira toprak vatandır aynı zamanda vazgeçilmezdir.

Ülkemizin doğal vejetasyonunun korunması her yurttaşın yine birinci görevi olmalı ve ilkokuldan itibaren her kademedeki öğretim sisteminde toprak dersi ana ders olarak okutulmalıdır.

Halbuki günümüzde plansız yollar, imar planları, orman yangınları ve toplu orman kesimleri, çayır ve mera alanlarının değişik çıkarlar için tahrip edilmesi, maden arama ve işletme ruhsatlarının çok yaygın olarak verilmesi, altın madeni işletmerinde yoğun olarak siyanür kullanılması, maden sahalarında yoğun ağaç kesimleri, kıyı alanları, derelerin kıyı kenar çizgilerinin hala belirlenmemiş olması ve iklim değişiklikleri ile benzeri doğal olaylara karşı önlem alınmaması gibi yaklaşımlar toprağı elimizden almakta ve çölleşmede yavaş yavaş yaklaşmaktadır.

26 milyon hektar olan tarım topraklarımızın 22 milyon hektara düşmüş olması bunun en önemli göstergesidir.

Tehlike giderek arttığı halde ve insan hayatının devamı için toprağın kullanılması ve ona olan ihtiyaç gittikçe büyümesine karşın, neden hala devasa toprak kayıplarının önüne geçilmesi için önlem alınmamaktadır.

Tüm canlı hayatının devam edebilmesi için toprağın kullanılması esastır.Bu bağlamda ülkemizde birinci sınıf tarım arazisi miktarı sınırlı olup, bu sebeple toprakların korunması onu kullanırken başlar.

Yani toprak muhafazası araziyi devamlı surette verimli halde tutabilecek arazi işlemelerine dayanır.

Bir arazinin mevcut durumu ve gelecekte insanlara ne şekilde en fazla fayda temin edebileceğinin saptanması, toprak muhafazasının temel kriterlerindendir.

Onun için mekanik faaliyetlerde (Baraj, Teraslama ve Toprak işleme) erozyonun azaltılması çok önem taşımaktadır.

Bu bağlamda meraların aşırı otlatılması, uygun olmayan şekilde tarım topraklarının işlenmesi ve orman alanlarının tahrip edilmesi gibi faaliyetler sonucu toprakların aşınarak derelere taşınması ve denizlerde yok olması büyük toprak kayıplarına sebep olmaktadır.

Önlem alınmazsa sürecin devamında erozyonla sulama, drenaj kanalları ve barajlar kısa sürede dolmakta bunun sonucunda ise sulama, içme ve elektrik üretiminde kullanılan su miktarıda azalmaktadır.

Aynı zamanda erozyon kontrol edilip muhafaza önlemleri alınmadığı takdirde limanların toprakla dolması, sellerin yolları tahrip etmesi veya toprak birikintileriyle kaplanması ulaşımıda çok güç duruma sokmaktadır.

Tarım arazilerindeki kayıplar ve zararlar erozyon tahribatı ile başlar ve kayıplar en fazla üst toprakta (Siyah toprak tabakası) olmaktadır.

Bu tabaka toprağın organik maddeler ve bitkiler için elverişli besin elementlerince zengin olan kısmıdır. Erozyon (su, rüzgar ve kar) ile tarım arazilerinden götürülen topraklar genellikle kil, silt, kum ve humus gibi fraksiyonlardır.

Bu parçacıklar büyük fraksiyonlardan daha fazla bitki besin elementi ihtiva etmektedirler.

Erozyon bu anlamda çok tehlikeli bir olay olup uygun toprak tabakasını yok ederek daha sert ve kesekli olan alt tabakadaki elverişsiz olan toprak tabakasını üst kısma çıkarır.

Ayrıca bu durum topraklarını kato ile kazdıranlarda erozyonun yaptığının aynını yapmaktadırlar.

Onun için bu aşamada gerekli önlemleri alarak iyi bir planlama yapıp uygun ve klasik gübrelemenin üstünde gübreleme yaparak, toprak uzun zamanda eski haline getirilebilir.

Ancak bu dönem ciddi bir üretim kaybınıda beraber götüreceğinden arazi düzensiz parçalarada bölünebilir ve ekonomikliği önemli ölçüde azalır.

Bu durum tarımsal faaliyetleri güçleştireceği gibi, ekim, dikim, bakım ve hasatta zorluklar yaratarak kayıplara yol açar.

Netice olarak; toprağın tesviye(Eşyükselti) eğrilerinin dikkate alınarak işlenmesi, üretiminde bu kapsamda yapılması, eğimli alanlarda teraslamanın uygulanması, yağmurlu havalarda toprağa daha fazla su girmesini sağlamak, rüzgar çitleri oluşturmak, bitki artıklarının tarlada kalması, tahta perdeler oluşturmak ve mümkünse toprağın nemli tutulması gibi imkanlar kullanılarak erozyon önlenmelidir.

Ayrıca toprakta derin sürüm yaptırılacaksa önce siyah toprak tabakası sıyrılıp uygun bir alanda istiflendikten sonra, derin kazı yapılarak tesviye edildikten sonra, istiflenmiş siyah toprak bu toprağın üzerine homojen bir şekilde serilerek tarımsal amaçlı hale getirilmelidir.

Aksi halde bu önlem alınmadan kazı yapılırsa, bitkiler için elverişli toprak kaybolur ve uzun yıllar o toprağı üretim amaçlı kullanmak imkansızlaşır.

Ez cümle şairin dediği gibi "Benim sadık yarım kara topraktır, Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır" bu cümlelerde her şey varken hala ne gerekçeyle topraklarımızı hovardaca yok etmekteyiz ve artan nüfusumuza yeni yeni topraklar lazımken bu israf niye anlamak mümkün değildir.