Savaşlar, hırslar ve yitip giden hayatlar. Ne çok acı gördük bu yüzyılda. Katliamlarla içimiz delindi. Bakamadığımız sahneleri aynı dünyada bir başkaları yaşadı. O acıları bedenen değilse de ruhen hissettik.

Hayatın en güzel yanları gibi en acı yanları da hafızamızda yer edinir. Kalbimizden tırmanır ve boğazımızı zorlarken burnumuzun içini yakar ya o. Kıymetli olmak ve yeri doldurulamamak ve hayatın gerçeği ölüm. 

Evet ölümlüyüz. Peki sen hiç sevdiğini toprağa verdin mi? Toprak her zaman çok güzeldir. Hayattır. Peki toprakta bıraktığın çiçek hayatında açmayacak bir can ise? Sevdiğin yeni yaşamına giderken sen geride yeni yaşamının olacağını hiç tahmin edebilir miydin? Ne denilse boş sözler. İzahı yok , anlaşılmanın bir önemi yok.

Araştırmalara göre yasın ilk evresi 90 güne kadar varıyormuş. İlk önce şoklanma ile gelen uyuşukluk, kalbin boğulma hissi. Hayattan kopuk bir hissini bekleme hali. Öyle böyle değil bu his insanı sarsar ve belki de toparlanmak için her şey verilebilinir. Sonraki evre ise onsuz onunla yaşama yani anılara tutunma olarak geçiyor.Belki bir rüya, belki ortak bir yaşanmışlıktan kalan koku, renk, görüntü ya da bir şarkı. Alır götürür en sıcak yaşanmışlıklara. Günler geçse de unutulmayan alışılmaya çalışılan boşluk. Buz gibi soğukdevem ederken ki o yürek hissi ile toplumda devam edebilmek en bilinmez yalnızlıklardandır. Bilinmezliklerin, anlaşılmazlıkların anlaşılırmış gibi yapılması ne çok yararlar. 

Sen hiç sevdiğinin yokluğu ile sustun mu, güldün mü konuştun mu? Sen yası bilemezsin o zaman… Elin telefona gittiğinde numarayı tuşladığında çalsa da hiçbir zaman açılmayacağını bilmek. En mutlu olduğun anı ona anlatamamak. Güvendiğin kişiyi bulamamak. Paylaşamamak. Bu yoklukların anlaşılmaması için çabalamak. Tekrardan tutunmaya çabalamak. En derin yaranı da kat kat örtmek. Duşta ağlamak. Fotoğraflarla konuşmak. Gökyüzünde parlayan yıldızdan geçen bir buluttan yanında olduğunu bilmek daha doğrusu onu yaşatmak. Çevreye de ondan bir anıyı ara sıra söyleyip takıntılı görünmemek ne zormuş. Sonra yine onun için devam edebilme gücü bulmak çok ironikmiş.

Sanki o mutlu olur diye , o görür diye devam etmek. Ölümler yok sayılıyor toplumda. Yas tutanlar hasta değil kalpleri yaralı. Kimin ne acısı ile baş ettiğini bilemezsin. Bilmeye de gerek yok aslında. Sadece saygıya ihtiyaç var. Yaralara parmak sokan acımasızlıklar hayatın döngüsünde sahibine geri dönecektir. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste denilmiş. Kimin mazlum olduğunu bilemezsin.

Sen hiç sevdiğiyle kendini kaybetmiş birini tanıdın mı? Sınanmadığın acıların sözcüsü olmadığında ve yargıladıkların başına gelmediğinde anlıyorum deme. Anlayamazsın.

Bu dünyaya kimler geldi ve kimler gidecek dimi! bu bir döngü ve iyi ki deneyimlemişiz. 

Yas bir dönüşümdür. 

Sevgilerle…

Soru, öneri ve şikayetlerinizi aşağıdaki iletişim kanallarından bana ulaştırabilirsiniz:

betulsozenakademi.gmail.com

betulsozenakademi (Instagram)

WhatsApp'tan 0533 512 68 89 numaralı soru hattından da bana ulaşabilirsiniz.