Üç ayların sonuncusu
Mübarek ramazan ayından önce Trabzon'da mahalle kültürüyle özdeşleşmiş olan dayanışmanın en güzel örneklerini annelerimiz komşularıyla birlikte çok güzel sergilerlerdi.
Üç aylara girilince Ramazan öncesi dualar edilir kandiller kutlanır mevlütler okunur, üç aylarda oruçlarını tutanlar bile olurdu.
Ayların en güzeli kabul edilen Ramazan ayı içerisindeyse hergün mukabeleye gelenler için evlerimiz, özenle köşe bucak temizlenirdi.
İlk sahura kalkacak ev halkı için sahurluk ve iftariyelikler için çarşıya çıkılıp hummalı bir şekilde ramazan alışverişi yapılırdı.
Özellikle Hurma, zeytin, güllaç, iftariyelik pastırma ve tulum peyniri iftar ve sahur sofralarımızdan eksik edilmezdi.
Ramazan bereketiyle gelir derler ya hakikaten öyleydi.
İftar topu, ramazan davulcusu, susamlı ramazan pidesi, iftar sonrası birlikte teravih namazı için her akşam başka bir camiye gitme, iftar sofralarında birlikte oruç açma, sahura kalkma, iftardan sonra içilen çaylar eşliğinde yapılan sohbetler hiç unutulurmu.
Özellikle çocukken çok istememize rağmen büyükler bizi sahura kaldırmazlardı.
Sahur yemeklerinin en başında
gün boyu bizleri tok tutsun diye gecenin bir yarısında lavaş ve pilav yapılır yumurta haşlanırdı.
Çocukluk işte; nedense sahur yemeği iftar yemeğinden çok daha cazip gelirdi bizlere.
Her şeye heves eder, çocuk halimizle bizde büyükler gibi sahurda masaya oturmayı çok severdik.
Ramazan dan bir ay öncesinde başlayan hazırlıkların başında yufka açmak gelirdi.
Taşlıklı evleri olanlar çok şanslıydı, taşlıklı evlere kurulan sinilerde gün boyunca yüzlerce yufka açılır, pişirilir bohçalara sarılır genellikle rutubet almayan yerden yüksek yerlere ve ceyiz sandıklarının üstüne konulurdu.
Birlikte dayanışmanın en güzel örnekleri verilirdi.
O güzelim yufkaların pişerken mis gibi kokularına dayanamadığımızı gören annelerimiz sıcacık yufkaların arasına tereyağını koyup
elimize tutuştururlardı.
Yufka tatlısı ve yufkadan yapılan peynirli ve kıymalı böreklerin tadını unutmak ne mümkün.
Özellikle yufka tatlısını tek geçerim, günümüzde bu işleri beceren hamarat ve kodesbana ev hanımları yok denecek kadar azaldı maalesef.
Milyarlarca masraf edilerek dayanıp döşenen evlerdeki mutfaklar müze olarak kullanılıyor artık.
Son yıllarda dışarda, lokantalarda iftar yapma kültürünün yaygınlaşması, tamamen iftar için saatlerce uğraşılan masa hazırlama zahmetinden ve külfetinden kaçmak olarak değerlendirilebilir.
Oysaki bizler öyle görmemiştik !!!
İftar sofralarında ailenin bütün fertleriyle birlikte oturmak top atılmadan önce dua edip iftarımızı açmak bizlere öğretilen en güzel ramazan geleneklerinden birisiydi.
Masa adabımız bile vardı, herkesin yeri masa adabına göre belliydi.
Masanın başında her zamanki gibi evin babası otururdu, anneler genellikle servis yapması kolay olsun diye mutfağa yakın otururlardı.
Ezan okunsa da, garanti olsun diye boztepeden top atılmadan oruçlar bozulmazdı.
İftar yemeklerinin baştacı genellikle çorbalar ve gün içinde özenle hazırlanıp fırınlara verilerek pişirilen güveçler olurdu.
Ayrıca, iftara başlamadan önce özenle hazırlanan masalara oturarak iftar saatini beklemenin sevabının da çok olduğu söylenirdi.
İftar vakti ;
bizler için bahşedilen nimetlerin değerini yeniden fark etme, sevgi, paylaşım, merhamet ve huzur vakti,
İçimizde çocukluğumuzdan kalma bir heyecan,
Ramazan geceleri sokaktan yankılanan sesini duyduğum davul,
bütün evi saran mis gibi pidenin kokusu, annelerimizin binbir özenle hazırladığı, lezzetli mi lezzetli yemeklerle dolu iftar sofraları demekti.
İftar vaktine yakın fırından sıcacık susamlı pide almak için kuyrukta beklemek ve o sıcacık pideyi koltuğunun altına koyarak eve koşarak gitmek ise ayrı bir heyacan vericiydi.
Aradan uzun yıllar geçsede çocukluğumuzun ramazanlarını unutmak ne mümkün.
Yürekler bir başka, hislenir şimdi,
Beden değil, ruhlar beslenir şimdi,
Ezanlar bir başka, seslenir şimdi,
Hoşgeldin
Ey onbir ayın sultanı.
Şimdiden herkesin mübarek Ramazan ayını kutluyorum.
Kalın sağlıcakla...