Bu sütunlarda daha önce de kırsaldaki hizmet sorunlarını dile getirmiştik.
Ancak aradan geçen zamana rağmen değişen pek bir şey olmadı.
Hal böyle iken, konuyu yeniden gündeme taşımak kaçınılmaz oldu.
Neticede insanoğlu var oldukça, hizmete olan ihtiyaçları da hep sürüyor.
Burada mesele tabi ki yalnızca ihtiyaçlar değil.
Vurgulamak istediğimiz nokta, söz konusu ihtiyaçların adil bir şekilde karşılanıp karşılanmadığı.
Trabzon’un kırsal mahallelerine baktığımızda görüyoruz ki, hizmet hala merkezde yoğunlaşmış durumda.
Ulaşım, eğitim gibi temel hizmetlerde, şehirle kırsal arasında hakikaten ciddi uçurum var.
Halbuki 2012 yılında çıkarılan Büyükşehir Yasası'nın amacı kentin her yerine eşit hizmetin sunulmasıydı.
Nitekim sırf bu düstur yüzden Trabzon'daki birçok köy, mahalle statüsüne dönüştürüldü.
Lakin gelinen noktada görülüyor ki, şehir bu dönüşümden olumsuz etkilendi.
18 ilçesi ve 700’ün üzerinde mahallesi bulunan bu kadim şehirde, kırsalın yaşam koşulları aynı kalırken, bazı alanlarda hayat daha da zorlaştı.
Bugün Şalpazarı’ndan Hayrat’a, Çaykara’dan Düzköy’e kadar kırsalda ikamet eden vatandaşlarımız hala eğitim ve ulaşım gibi en temel hizmetlere erişmekte sorunlar yaşamakta.
Mesela taşımalı eğitim sistemi yıllardır geçici bir çözüm gibi sunulsa da, gerçekte çocuklar yönetmelikteki değişiklikler nedeniyle her sabah adeta patates tarlasına dönmüş yollarda yürüyerek okula gitmek zorunda kalıyor.
Yani şehir ve ilçe merkezlerine kıyasla eğitimi taşıyor ama eşitliği taşıyamıyoruz.
Öte yandan.
Kent ve ilçe merkezlerinde ulaşım hızlı ve toplu şekilde sağlanırken, kırsalda yaşayan insanlar bu imkânlardan mahrum bir şekilde hala saatlerce minibüs beklemek zorunda kalıyor ki, bu da ciddi anlamda bir zaman kaybı ve mağduriyet demek.
Bakıldığında vergi ve harçlar şehirdeki vatandaşla aynı ama sunulan hizmetler kırsaldakiler için çok daha sınırlı.
Dolayısıyla oradaki insanlar; “Mahalle statüsüyle birlikte emlak vergisi arttı, su faturaları yükseldi, inşaat harçları eklendi. Artık şehirli gibi vergi veriyor ama köylü gibi yaşamaya devam ediyoruz.” Serzenişlerinde bulunuyor.
Üstelik kırsaldaki birçok köyün mera ve ortak alanları da belediyelere geçti.
Dahası.
Tarım alanları imara açıldı, hayvancılıkla geçinen insanlar toprağından ve düzeninden uzaklaştırıldı.
Bugün kırsal mahalle statüsüyle her ne kadar bazı muafiyetler sağlansa da, bunların uygulanması için bile belediyelerin onayı gerekiyor.
Anlayacağınız, vatandaşın hak beklentisi yine inisiyatiflere bağlı.
Merkez mahallelerde yaşayanlar sosyal hizmetlerden altyapıya kadar birçok imkâna rahatlıkla ulaşabilirken, dağ köylerinde yaşayanlar en temel ihtiyaçlar için çaba harcar vaziyette.
★
Az hizmet, yarım hizmet, bazen de hiç hizmet...
★
Velhasıl.
Bugün kırsaldan yükselen sesler bir fısıltının aksine, dalga dalga büyüyen bir çağrı halinde…
Ve tüm bu yaşananların yazılması kadar, duyulması, hissedilmesi ve hak verilmesi de önemli.
Bunun içindir ki, Trabzon’u yönetenler yalnızca dağlarda yankılanan horonun ritmine değil, hakkını arayan yüreklerin de haykırışına kulak vermeli!
RİZESPOR TARAFTARINA HİÇ YAKIŞMADI!
Trabzon için futbol yalnızca bir oyun değil, aynı zamanda köklü bir kültür demek.
Tribünler ise bu kültürün en canlı ve en görünür sahnesi...
Lakin hafta sonu Papara Park’ta oynanan Trabzonspor - Rizespor maçının ardından yaşananlar, 7’den 70’e herkesin sahiplendiği bu kültürü adeta yerle yeksan etti.
Maç sonrası Rizespor taraftarlarının stadyuma verdiği zarar, tabiri yerindeyse Trabzonspor taraftarı için bardağı taşıran son damla oldu.
Lavaboları kıran, aynaları parçalayarak muslukları söken, koltuklara ve tavan panellerine zarar veren kendini bilmez bir grup, sporun ruhuna açıkça ihanet etti.
Görüntüler hem utanç verici hem de son derece düşündürücü.
Nitekim ilk olmayan, dolayısıyla her seferinde unutularak üzerinden geçilen bu manzaralar tekrar tekrar karşımıza çıkmakta.
Ne hikmetse, Trabzon’a karşı körüklenen anlamsız bir kin, vandallıkla harmanlanıp günden güne büyümeye devam ediyor.
Oysa, iki şehir arasında tarihsel bağlar, köklü dostluklar ve ortak geçmiş var.
Ticari ilişkileri bir yana, sınırdaşlık var.
Şehirler adeta birbirinin kapı komşusu.
Hal böyleyken bu olay yalnızca Trabzonspor’a değil, doğrudan Çaykur Rizespor’un da itibarına gölge düşürmekte.
Bugün Papara Park’ı parçalayanlar, yarın kendi kulüplerini de hem mali hem de manevi anlamda zor durumda bırakacaklar.
Hülasa.
Trabzonspor yönetimi bu işi kendi taraftarına bırakmadan artık net bir duruş sergilemeli.
Caydırıcı adımlar atılmalı, hatta gerekirse deplasman yasağı gibi daha sert tedbirler uygulanmalı.
Spor elbette düşmanlıkla değil, dostlukla, kardeşlikle güzelleşir.
Lakin kardeşlik denilen bağ da tek taraflı kurulmaz.
Yakışmadı komşu!