Tarım sadece bitkisel ve hayvansal üretimden ibaret olmayıp, ülkemizde bugün itibariyle hem kadro bazında ve hemde çok başlılık anlamında tarım bir dağınıklığa mahkum edilmiş durumdadır.

Halbuki bilim adamları ve uzmanların üzerinde fikir birliğine varmış oldukları gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar ile tarım; bitkisel, hayvansal, su ürünleri ve biyoteknolojik ürünler üreten, işleyen, kıymetlendiren ve pazarlayan bir sistem olarak tanımlanmaktadır.

Bu husus sosyal, ekonomik, ekolojik ve gelişen kültürel hacmiyle çok önemli stratejik faaliyetler bütünüdür.

Bu cepheden ve ülke gerçekleri açısından değerlendirildiğinde bilinçli bir engellemeye maruz kaldığı içindir ki, tarım sektörünün çağın gerekleriyle örtüşecek nitelikte çok muhtevalı, bir reform ihtiyacının olduğu açık bir gerçeklik ve zorunluluktur.

Bu reform sadece tarımda, tarımla uğraşanlarla değil sektörden beslenen tüm ülke nüfusu için cağdaş yönden olaya yaklaşılmalıdır.

Gelişmiş bütün ülkeler tarımsal faaliyetleri günün koşullarına indirgeyip, plan revizyonları yaparken kendi ülkemizde cumhuriyetle başlayan ve önemli aşamalar kaydetmiş tarım, bugün bu ivmesini kaybederek dışa bağımlı hale gelmiştir.

Burada temel sebeplerden en önemlisi ülkemiz değişen çağın koşullarına göre tarımda yapması gereken değişim ve dönüşümü yani yeniliği yapamamasından kaynaklanmaktadır.

Toplumlar kendilerini ileri doğru uzanan yıllara göre her olasılığı göz önünde bulundurup, bilim, teknoloji, üretim, pazarlama ve işleme gibi olaylarda her gelişen yeniliği yani modern teknolojiyi kullanırken, tarımda bizden geri olan ülkeler bu atılımlarıyla ülkemizin önüne geçmişlerdir.

Halbuki 21.yüzyılın dinamikleri endüstri dört sıfır yapay zeka ve robotik gelişmeler olmakla birlikte ülkemiz maalesef bu gelişmeleri hayata geçirememekle birlikte, ana sektör olan tarımda kendi planlı üretimini başlatamayarak çağı kaçırmıştır

İşte onun içindirki ;hala tarımda bir veri tabanı bulunmamakta, işletmelerin çok parçalı bir yapıda ve ekonomik büyüklükte olmaması, sektörde sermaye birikimi ve örgütlenmenin oluşturulamayışı.

Mevcut yapının sektörel ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalması, ürün planlaması ve bu hususta üreticinin yönlendirilememesi, bazı ürünlerde talep azlığı ve bazılarında talep fazlalığı oluşmasının dengelenememesi, tarımsal pazarlamanın yeterli düzeye çıkarılamaması, tarımsal dış ticarette rekabet gücünün zayıf durumdan kurtulamaması, çiftçi bazında gelir dağılımı düzeninin dengelenememesi, tarım sanayi entegrasyonunun temin edilememesi, toprakların tarım dışı amaçla kullanımının önüne geçilememesi, bir türlü verim artışının sağlanamaması, tohum ıslahlarında yetersizlik ve bunun sonucunda tohumda dışa bağımlılığın artması, ülkemiz şartları ve çiftçimizin geleneksel kültüründe önemli olan hayvancılığın gittikçe kötüye gitmesi, sektörel bazlı kaynak aktarımlarında tarıma gerekli önemin verilmemesi, tarımsal sigorta sisteminin yeterli düzeyde olmaması, işleme ve pazarlamada istenen çıkışın yakalanamaması, tarımda çok başlılığın hala devam ediyor olması ve tarımla ilgili çıkması zorunlu olan yasaların hala bekletiliyor olması gibi sorunlar giderilemediği sürece sıkıntı devam edecektir.

Tarım her şeyden önce canlı bir yapı sistemi olup buda biyolojiyi yakından ilgilendiren temel bir karakterdir.

Bu yapı hassasiyetle korunmalı ve sürekliliği sağlanmalıdır aksi takdirde ciddi sorunların yaşanılması kaçınılmaz olur.

Tarım aynı zamanda sanayiye hammadde hazırlayan ve sanayiden girdi alan ve ekonomiye sağladığ faydalar dolayısıyla çok önemli bir sektördür.

Yani dünyada zaman zaman bir çok sektör silinip gitmekle birlikte tarım eski çağlardan günümüze ve gelecek yeni çağlara taşınması mecburi olan bir sektördür.

Bu bağlamda tarım sadece kendi içinde bileşenleriyle birlikte bir bütün olmayıp, ekolojiye, yağışa ve kuraklığa karşı çözüm yolu olan bir faaliyetler bütünüdür.

Ülkemizde yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde tarımsal bir reform yapılarak yenilikler getirmesi ve böylece faydalı değişim ve dönüşümlere zemin hazırlanmalıdır.

Çünkü ülkemizin geleceği ve insanlarımızın huzuru ile yaşam kalitesinin yükseltilmesinin temeli burdan geçmektedir.İşte tamda burada yirmibirinci tarımsal yüzyılın hedeflerini iyi koyabilirsek dünya ile olan rekabet gücümüzüde artırmış oluruz ve ülke olarakta buna mecburuz.

Bu bağlamda gıda herzaman stratejik bir ürün ve tarımında stratejik sektör olması vesilesiyle mecburi zorunluluğumuz dahada artmaktadır.

Bu önermelerden dolayıdır ki Ulu Önder ATATÜRK, 'Milli ekonominin temeli ziraattır' derken olaya geniş bir gelecek açısından bakarak bu sözü söylemiştir.

İşte ülkemizde kırsal boşalmış sağlıklı bir kırsala sahipken şimdi ise sosyolojik şıkıntıları başka bir sürece evrilmiş bir yapı ortaya çıkmıştır.

Bu durumun düzeltilmesi için yıllardır mecburiyetsizlik içinde haraket eden zihniyet çözüm yolununu 21.yüzyılın tarımsal gereklerine dayandırmak zorundadır.

Şayet tüm boyutları ile tarım ele alınıp çağdaş çözümler üretilemezse, gıda bağımlılığımız daha çıkmaz kırılganlıkların girdabına sürüklenecektir.

Bu sorunları yaşamamak için 21.yüzyıl bize mecbur değil biz bu yüzyıla mecburuz.

İşte bu sorumluluk eylemi ve çağın dinamikleriyle gelişen olaylara karşı sorun çözülmeli ve insanlarımızın karnı kendi topraklarında doymalıdır.

Yoksa taşıma gıda ile bu süreci uzun vadeli yürütmemiz imkansızlaşacak ve yeniden bir tarım düzeni kurma şansımızda kalmayacaktır.