Tarım sektörü ülke ekonomisine ve kalkınmasına büyük katkılar sağlayan, ancak son zamanlarda önemini önemli ölçüde kaybetmye evrilmiş bu trenddede gitmeye devam eden bir sektör haline gelmiştir.

Yani, üretme tüket ithalat,siyaset kıskacında bir rant alanı haline dönüştürülerek insanların açlık ve kıtlık çekmesi pahasına birilerinin kasaları dolmaya devam etmektedir.

Üreticinin bahçesinden markete kadar uzanan gıda zinciri fahiş etiketlerle halka sunulurken alım gücü baskısı altnda inleyen insanlar artık sadece tadımlık alış veriş yapabilmektedirler.

Sanayi sektöründe talep oluşturması neticede fiyat artış hızınıda kesmemekte aksine katma değerli ürünlere tüketici daha uzak durmaktadır.

Çünkü hiç bir üretim tarzı artık sosyal amaca değil tamamen soygun düzenine dönüştüğünden fakirlik artmakta ve gıda maddelerine erişim gittikçe zorlaşmaktadır.

İnsan beslenmesinin temelini oluşturan tarım bu derece önemli olmasına ve diğer sektörler içerisinde ön planda yer alan stratejik bir üretim olduğu halde niçin insan yaşamını refaha ulaştıracak yasal düzenlemeler yapılmamaktadır anlamak mümkün değildir.

Aslında temel kriter tarımsal üretimde birim alandan elde edilen verimin planlamalar ile doğal kaynakların potansiyelini üst düzeye çıkarmaktır. Verimin artırılmasında üretimi oluşturan girdilerin (sulama, gübreleme, tohum, bitki koruma, mekanizasyon, toprak işleme v.b.)göz önünde bulundurulmalıdır.

Bunların yanında verimin artırılmasına etki eden unsurlar tarım tekniğinin düzeyi,girdi miktarları ve tarımsal yapıdır.

Ülkemizdeki tarımsal faaliyetlerde arazi kullanım düzeninin planlı bir şekilde geliştirilememesi, mevcut toprak ve su kaynaklarının ekonomik bir şekilde kullanılamaması, ATA tohumunun yasaklanması, girdi fiyatlarının üreticinin mali gücünü aşması gibi bir çok olumsuz faktör varken birde çiftçinin mali olarak desteklenmemesi verimin artırılmasının önündeki en büyük engeldir. Ülkemiz çiftçisi bilinçli bir şekilde borçlandırılarak tarımdan uzaklaştırılmış ve toplam borç 700 milyar gibi devasa bir rakama ulaşmıştır. Bu kadar mali çıkmaz altında olan çiftçilerimizde elindeki ürünü yok pahasına satıp fakirleşirken birileride devlet imkanları, gümrük indirimleri ve serbest piyasa koşullarında istedikleti gibi fiyat belirlemektedirler.

1950'li yıllarda başlayan ve hayata geçirilen DSİ veTOPRAK-SU gibi kurumlar sayesinde tarımsal üretim artmış ve buğün gelinen aşamada topraksu kapatılmış ve DSİ'de hergün ayrı bir bskanlığa bağlanarsk işlevsizleştirilmiştir. Bu süreç daha ağır koşullara doğru sürüklendiği açık açık görüldüğü halde hala ciddi önlemler alınmayarak ithalata devam edilmektedir.

Neresinden bakarsak bakalım zengin topraklarımız olduğu halde tarımsal teknolojinin yeterince kullanılmaması,ekolojik koşulların bilinmesi ve ülkemizde birçok ziraat fakültesi ve veteriner fakülteleri varken bu rezerv güç neden tarımsal planlama ve üretim amaçlı her köyde istihdam edilmemekte bu soruyada muhatap bulmak olanaksızdır. Daha açıkcası "ZENGİN TOPRAKLARDA FAKİR İNSAN OLARAK YAŞAMAMAK İÇİN DAHA NE YAPMALIYIZ" sorusuda aynı anlamda cevapsız kalmaktadır.

Ulu önder ATATÜRK yüzyıl önce Anadolu'nun bozkırında tarımsal üretimin nasıl yapıldığını milletine bizzat uygulamalı göstermiş ve bu üretim öğretisini de bizlere miras olarak bırakmıştır.

Yüzyılın bitiminde bizler yeniden yeni bir öğretiyle bozkırda aynı işe yenidenmi başlayacağız. Yoksa ülkemizdeki tarımsal zenginliği ve potansiyeli harakete geçirmek için neyi bekliyoruz. En kötüsü ülkemiz tarımı köreltilsin tüketicinin sofrasındaki lokmalar veya menüler limitemi indirgensini bekleyip açlar ülkesi adıylamı anılalım. Gidişat yaşamın çok daha zorlaşacağına işaret ederken çocukların beslenememesi gibi bir risk de ülkemiz geleceği açısından alarm vermektedir. Ülkemizin verimli toprakları planlı bir şekilde üretime yönelik olarak kullanıldığı takdirde işsizlik önemli ölçüde azalacak ve GÜLMEYEN SOFRALARDA ÇİÇEKLER AÇACAK VE MUTLULUKLAR YEŞERECEKTİR.

Bu bağlamda umutsuzluğa düşen çiftçiler bir an önce bu çıkmazdan kurtarılmalıdır. Modern, çağdaş tarım demek; varlıklı iş insanlarının ve şirketlerin en son teknoloji alarak üretim yapması tarım demek değildir. Tarım üretim kültürüne hayatını veren çiftçilerin işidir ve öyle olmayada devam etmelidir. Yani daha açıkcası, yüzyıllarca birikimin üzerine çevreyle dost, doğayla barışık, akılla, bilimle, bilgiyle, sağlıklı ve güvenilir üretim yapmaktır.

İşte tam da burada zengin toprakların fakir insanlařı olmamak için bir zihniyet değişikliğine en kısa zamanda geçilmelidir. Zira üretmezsek tükeniriz tükenince ayrışırız ve ayrıştıkcada yok oluruz.

Onun için toplumsallaşmak istiyorsak üretelim ve umutsuzluğa kapılarak iyiki tarımı bıraktım deme durumuna düşmeyelim ki soframız gülsün, mutlu yaşayalım ve tarımsal zenginliğimiz devam etsin.

GÜLEN SOFRALARIMIZ OLSUN.