Dün akşam Trabzon’da futboldan sonra en çok bu konu konuşuldu.
Gol, taktik, hakem tartışmasının da önüne geçecek cinsten...
Konuşulan: trafik eziyeti.

Maçtan önce yola çıkan binlerce insan, “Stada gidelim, takımımızı destekleyelim” dedi. Ama karşılığında aldığı şey futbol coşkusu değil, saatler süren bir çile oldu.

Saat 21.45’te stadyumun önünde olan bir vatandaşın, saat 00.45’te evine varabilmesi normal mi?
Üç saat…
Hem de şehir içinde.

Üstelik alternatif güzergâh diye sunulan yollar; Akyazı, Geçit, Beştaş üzerinden dolaştırılan insanlar…
Bu bir trafik yönetimi değil, tam anlamıyla akıl tutulmasıdır.

Daha kötüsü ne biliyor musunuz?
Bu yaşananlar “olağanüstü bir durum” da değil.
Plan yok, çözüm yok, refleks yok.

VIP yolu kapatılıyor, protokol geçemiyor, loca sahibi bekletiliyor, vatandaş sinir krizi geçiriyor.
Sonra da çıkıp “neden insanlar maça gelmiyor?” diye soruyoruz.

Cevap çok basit:
Kimse kendine eziyet etmek istemiyor.

Bugün “stada gitmiyorum” diyenlerin sayısı az değil.
“Sırf bu trafik yüzünden” diyenler her geçen gün artıyor.
Ve bu sadece bugünün meselesi de değil.

Şehir hastanesi açıldığında ne olacak?
Stadyumun dibine koca bir hastane yapılıyor.
Zaten tek delikten girip çıkan şehir, iyice kilitlenecek.

Ama görünen o ki, bu tabloyu düşünen pek yok.
Ya da düşünenler, sahada uygulamaya dökmüyor.

Trabzon, futbol şehri.
Ama bu şehirde futbol sevgisi, trafik yüzünden törpüleniyor.

İnsanlar artık maç saatini değil, eve dönüş saatini düşünüyor.
“Kaçta çıkarım?” değil,
“Kaç saat yolda kalırım?” hesabı yapıyor.

Ve bu düzen böyle devam ederse, tribünler dolmaz.
Çünkü Trabzonlu futbolu sever ama kendisine reva görülen eziyeti sevmez.

Sorun maçta değil.
Sorun trafikte.
Sorun plansızlıkta.
Sorun keyfi uygulamalarda.

Ve bu sorun çözülmedikçe,
“neden kimse maça gelmiyor?” sorusunun cevabı hep aynı olacak.