İstanbul Fatih’te yaşayan madde bağımlısının teki, hayatının baharında pırıl pırıl iki genç kızımızı katletti.

Olayın ardından intihar ederek Türk toplumunu bir psikopattan temizleyen manyak, canına kıydığı kızlardan birinin kafasını çıktığı surlardan acılı anacığının önüne atarken, diğerini de lime lime doğradı!

Aynı gün, aynı şehir…

Eyüp’te, kayınpederinin evine çocuklarını görmeye giden eşinden boşanmış savunmasız kadına kayınpederi gözünü kırpmadan bir şarjör mermi boşalttı!

Kahramanmaraş On İki Şubat Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi Acil Servisini pompalı tüfekle basan kadın, sağlık çalışanlarını rehin aldı.

Zar zor zapt edilen 45 yaşındaki kadın, polise verdiği ifadede; “Oğlumun eziyetlerine daha fazla dayanamadım. İntihar etmek istedim ama yapamadım. Hastaneye kimseyi vurmaya gitmedim. Bir umut, elimdeki tüfeği gören olursa belki birileri beni öldürür de kurtulurum diye hastaneye gittim” dedi.

Karıştığı sokak kavgası sonrası Balıkesir Edremit Devlet Hastanesi'nin ortopedi servisinde tedavi altına alınan hasta, yattığı odada husumetlilerince kurşunlandı.

Zanlı, olay sonrası yakalanırken, yaralının hayati tehlikesi devam ediyor.

Tekirdağ'da arkadaşlarıyla çay bahçesinde otururken, silahlı saldırıya uğrayan Fatma Özdemir hayatını kaybetti. Tutuklanan zanlı E.U'nun Özdemir'in iş arkadaşı olduğu öğrenildi. 

Ben notlarım arasından derlediğim bu haberlerle makalemi hazırlarken, karşımdaki televizyonda bir “Son Dakika!” yazısı ekrana yansıyor.

İçeriği şöyle:

Konya'nın Selçuklu ilçesinde yardım çağrısı üzerine bir eve giden polis memuru Mustafa Topuz, bıçakla yaralandı. Yaralı polis hastaneye kaldırılırken 33 suç kaydı olan saldırgan Emre Köroğlu vurularak yakalandı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, yaralanan polis memurunun 7 bıçak darbesiyle ağır yaralandığını ve hastaneye kaldırıldığını söyledi.

Şimdi değerli okurlar.

Çoğunluğu cinnet kaynaklı tüm bu olaylar son 15 günde ülkemizde yaşandı.

Bundan mütevellit.

Hangi ruh hallerinin aramızda dolaştığını gösteren bu haberlerle birlikte, toplumumuzda uzun ömürlü bir hayat sürebilmenin artık sadece spor yapıp dengeli ve sağlıklı beslenmeyle birlikte mümkün olamayacağını da zannedersem anlamış olduk.

Dolayısıyla, insanların can güvenliğinin ilk sırayı aldığı halihazır düzende, özellikle bireysel silahlanmanın yeniden ele alınması gibi önemli adımların atılması artık elzem.

Nitekim 85 milyon nüfusa sahip ülkemizde 25 milyon ruhsatlı silah varlığının dillendiriliyor olması potansiyelin boyutunu zaten ortaya koymakta.  

Kaçak yollarla elde edilen tabanca tüfek, bıçak kasaturayı geçtik.

En basit hesapla Türkiye’de her dört kişiden birinin belinde ruhsatlı silah var.

Hal böyle olunca en küçük tartışmalarda silahlar patlayabiliyor.

Velhasıl toplumumuzun içinde bulunduğu psikolojik duruma tanı koymak için illa sosyolog yahut psikiyatr olmaya gerek yok.

Çarşıda pazarda, hastanede postanede denk geldiğimiz küçücük tartışmalarda taraf olmasak dahi, çıkabilecek silahlı çatışmaların tedirginliğiyle depresyon halindeyiz.

Sayıları günden güne arttığı halde eksikliği bir türlü tamamlanamayan kolluk güçlerinin bitmek bilmeyen mesaisi zaten her şeyi anlatıyor. 

EVVEL ZAMANI ARAYAN ARAYANA

Yukarıda sıraladığımız sonu gelmeyen şiddet haberleri, ekonomide yaşanan olumsuzluklar, gün geçtikçe hiç olan değerlerimiz, kapitalizmin yol verdiği sosyal çürüme ve dahası…

Tüm bu sebepler her ne kadar kişiden kişiye değişiklik gösterse de, her birimizin maziye kıyasla geldiği nokta ortada.

Varlıkla yokluğun tanımını artık hiçbirimiz elle tutulur şeylerle dolduramıyoruz.

Yani kimse bulunduğu durumdan, konumdan özünde mutlu değil.

Hâsılı…

-Futbol, eski futbolcuya hasret

-Sanat, eski sanatçıları arıyor

-Siyaset, eski siyasetçilere muhtaç

-Basın, ‘Nerde o eski gazeteciler?’ diyor

-Bürokraside çoğu koltuk boş

-Okullar, eski öğrencilerin yokluğu içinde

-Doktorlar, eski hastaların yolunu gözlüyor

-Hâkimler, karar vermek için merhamet duygusunu yitirmemiş suçluları bekliyor 

Sonumuz hayrolsun.

ZAMMIN ZAMANI (MI?)

Yurt insanımızın hal ahvali bu iken, gündemi ulaşım zammı olan Trabzon özeline başlık açmamak olmaz.

14 Ekim Pazartesi itibariyle uygulamaya koyulan toplu ulaşım ve dolmuş zammına gerekçe tabi ki, Trabzon Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Ömer Hakan Usta’nın da belirttiği gibi sektöre ilişkin “artan maliyetler” olabilir.

Yani iğneden ipliğe her şeyin zamlandığı memlekette dolmuş esnafının böyle bir talepte bulunmamasını beklemek kendilerine haksızlık olurdu. 

Ancak açıklanan zam oranı ve zamanlamasını biz mantıklı bulmadık.

Zira belirlenen bu oran, ulaşımın zamlandığı Şubat ayından bugüne akaryakıtın aldığı yüzde 7’lik zammın kat be kat üzerindeyken, yapılacak işlem için en azından bir yıl boyunca hiç desteklenmemiş asgari ücretin sene sonunda ulaşacağı rakam beklenebilirdi.

Nitekim topu topu sadece iki ay.

Her neyse..

Kimsenin kimseyle aynı gemide filan olmadığı belli…

Keşke bindiğimiz dolmuşlarda birbirimizi görebilseydik!