Sanayileşerek gelişen toplumların ekonomilerinde tarım sektörünün payı, diğer sektörlere göre giderek azalmaktadır.

Sanayileşmiş toplumlarda üretim, milli gelir istihdam ve kaliteli yaşam koşulları diğerlerine nazaran daha güçlü olduğu için bu toplumlarda tarımın sanayi sektörüne hammadde temin etmesi ön planda tutulmaktadır.

Onun için sektörel bazda biraz gerileme olsa bile ürün desteklemesi ve fiyatlandırılması üretici açısından risk taşımadığı için bu sektörlerdeki istihdam güncelliğini korumaktadır.

Neticede devlet ile üretici birlikleri arasındaki denge sağlıklı ilerlemektedir.

Yani devlet diğer ürünlerde olduğu gibi tarım ürünlerinde de ülkelerinin temel gıda ihtiyacı ile ihraç edecekleri ürün fazlalığınıda gerçekçi plan ve proğramlarla yürüttüklerinden başta iç piyasa koşulları bu anlamda konsolite edilmiş olmaktadır.

Neticede sanayi toplumları tüm ulusal ihtiyaçları sanayi üretimi ile karşılayamadıkları için tarımsal üretime ileriye yönelik gerekli destekleri fazlasıyla vermektedirler.

Çünkü sanayi üretiminden elde ettikleri tüm gelirleri tarım ürünü almaya tahsis etseler yetmiyeceğini ve hazinedende kaynak ayıracaklarını çok iyi bildiklerinden, hiç bir şekilde tarımı ihmal etmemektedirler.

Örneğin bu ülkelerde destekleme rekolte düşüklüğü veya fazlalığı, kuraklık, sel felaketi ve benzeri doğal afetlerden kaynaklı zararlar zaman geçirmeden telafi edilirken bizim ülkemizde devletten hiçbir beklentisi olmayan çiftçiler bazı dönemlerde borçlarını ödeyemedikleri için elindeki tüm varlıklar icra yoluyla alınmaktadır.

Yine ülkemizde ürün baş ve taban fiyatları tamamen plansız üretimde olduğu gibi güncellikten uzak bir şekilde maliyet analizi yapılmadan özel sektöre göre açıklanmaktadır.

Halbuki Cumhuriyetin ilk yıllarında tarım ürünü satılarak fabrikalar kurulurken bugün ise fabrikalar satılarak dışarıdan tarım ürünü alınmaktadır.

Birde dışarıdan alınan tarım ürünlerinin gümrük vergileri düşürülüp kota'larının artırılması dikkate alınıp hesaplandığında, özel sektörün acımasız insafıda işin başka bir boyutunu oluşturmaktadır.

Halbuki mevcut tarımsal üretim modeli devam ettirilebilseydi, ülkemiz diğer sektörleriyle birlikte tarım sektöründede bütüncül bir yaklaşım ve kararlılıkla üretime devam edecek ve bugün ki durumlar yaşanmıyor olacaktı.

Küreselleşme sürecine giren dünyada politik, teknolojik ve sosyal anlamda hızlı bir değişim yaşandığı bir gerçeklik olup bu anlamda bir tarım ticareti oluşturulması konusunda faaliyetler yoğunlaşmakta ve hegemonik inisiyatifde gittikçe derinleşmektedir.

Bu süreci aktive edenlerse başta bazı devletlerin desteğiyle uluslararası emperyal holdingler olmaktadır.

Maalesef bu kuşatma ülkemiz tarımında da ciddi mevziler elde etmişler ve bu sömürü düzeninde devam ettirmektedirler.

Ülkemiz tarım politikaları çiftçiye yeni fırsatlar sunması gerekirken bu sektör 2024 yılında bile ülke insanımızın tamamını doyuramadığı için dışa bağımlılığımız gittikçe artan bir duruma evrilmiştir.

Ancak bu hususta geri kalmamızın sebepleri veya bu hale düşmemizin temel kriterleri ise; Tarım sektörünün diğer ülkelerle rekabet edecek hale getirilememesi, verimlilik ve ihracatın artırılamaması, üretimde istikrarın yakalanamaması, kalitenin ön plana çıkarılamaması, ürünlerimizin pestisit oranlarının yüksek olması nedeniyle gümrüklerden geri dönmesi ve bu ürünlerin insanlarımızın zehirlenmesi pahasına imha edilmeden iç piyasada satılması, kırsal kesimde hayat kalitesinin yükseltilemeyişi ve yoğun göç neticesinde insanların tarımdan kopmasının önlenemeyişi, köylülükten emek yoğun çiftçiliğe geçişin temin edilemeyişi, çiftçiliğin ekonomik ve sosyal anlamda çekici hale getirilemeyişi ve tarım sanayi entegrasyonunun ekonomik büyümeye geçirilemeyişi gibi hususlarda değişim ve dönüşüm yapılmadığı sürece durum zayıflayarak devam edecektir.

Aslında temel diğer bir formül,üretim,büyüme ve gelişmeye endeksli olmasına rağmen işin stratejik  tarafı kendi haline bırakıldığından iş tamamen politikasızlığa evrilmiş ve çiftçi yanlız bırakılarak tarımdan kopmuştur.

Tarım sektörünün cumhuriyet dönemindeki üretim hızı ve doğru politikalarla ulaşılan hedefler, bugün hedefinden ayrılarak kendi ulusal ve verimli topraklarımızda insanlarımızı ucuza ve kaliteli yaşatamıyorsak, burada çalışan çiftçinin emek kaybı çok önem taşımaktadır.

Yani tarımda günübirlik siyasi yaklaşımlarla yapılan hatalar birçok sorunu üst üste yığarak çözümsüzlük sorunu oluşturmuş ,onun için yeniden yapılanma ve milli tarım seferberliğiyle çiftçimizin ve insanımızın hayat standardını yükseltmek zorundayız.

Bu seferberliği hakim kılmak için çok başlı olan sektörü çok güçlü tek bir çatı altında toplamak ve değişmeyecek bir çizgi oluşturulmalıdır ki tarım alanında uygulanacak projeler; çiftçi örgütlenmesi, üretici birliklerinin geliştirilerek yaygınlaştırılması, ürün fiyatlarının maliyet analizine göre belirlenmesi ve teşviğin artırılarak ürüne verilmesi, hayvancılığın geliştirilmesi için özel destek verilmesi, alternatif ve paralel tarım projelerinin devreye sokulması ve girdi fiyatlarının devlet tarafından geçici bir süre üstlenilmesi ayrıca girdi fiyatlarının dünya fiyatları ile uyumlu hale getirilmesi ve daha bir çoğu için Anadolu topraklarının yeniden işlenerek üretime kavuşturulması olmalıdır.

NETİCE OLARAK;

Bu aşamada ülkemiz tarımında üretimsizliğe yani tarımsızlığa doğru bir gidiş söz konusudur.

Onun için elde edilen üretim hacmi ulusu besleyecek düzeyin gerisine düşmüş olup, dışa bağımlılığımızda gittikçe artmaktadır.

Tarımsal kalkınmaya yönelik düzenlemeler, siyasi hükümetlerin ömürlerine bağlı olarak yürütüldüğü için kısa vadeli olmaktan ileri gitememektedir.

Onun için ülkemizde bir kaynak verimsizliği kronik hale getirilerek bugün ki çıkmazlarla boğuşmamıza sebep olmaktadır.

Bu sorunlardan dolayıdır ki tarım, kurumlarıyla birlikte bilim ve akıla dayalı, uzun vadeli, istikrarlı ve tarımı siyaset üstü tutan bir anlayışla politikalar üretip, projeler hazırlayarak uygulamaya sokulmalı ki topraklarımız sürekli yeşil kalsın.

Bu hususlarda bir dönüşüm ve değişim yapılıp üretim seferberliği başlatıldığında yeniden kendi kendimize yeterli bir tarım ülkesi olmamızın yolu açılmış olacaktır.

Bu koşullar sağlanıp hayata geçirildiğinde hiçbir çiftçi icralık olmayacağı gibi hiç bir yurttaşımızda yatağa aç girmeyecek ve 85 milyonun mutfağıda gülmüş olacaktır.