Bir taş suya düştüğünde nasıl halkalar yayılırsa, şiddet de bir bireyden tüm topluma doğru büyüyen bir dalga gibi yayılır.

Bazen bir evde kapalı kapılar ardında, bazen bir sokak kavgasında, bazen de iş yerinde sözlü bir saldırıda kendini gösterir.

Şiddetin görünen yüzü kadar, derinlerde bıraktığı izler de tehlikelidir.

Her öfkeli yumruk, kırıcı söz ya da küçümseyen bakış, ruhlarımızda küçük yaralar açar.

Peki, insanlık olarak bu döngüye mahkûm muyuz?

Yoksa şiddetin gölgesinden çıkarak huzuru bulmak hâlâ mümkün mü?

Belki de asıl sorumuz şu olmalı:

Anlamak, empati kurmak ve dayanışmak varken, neden şiddet?

Bu sorunun cevabını aramak, sadece bireylerin değil, bir toplumun yeniden doğuşunu sağlayabilir. Gelin, bu döngüyü birlikte konuşalım.

Günümüzde şiddet, toplumların en önemli problemlerinden biri haline gelmiştir. Sadece fiziksel zarar vermekle sınırlı olmayan şiddet, sözlü ve psikolojik baskılarla da kendini gösterebilmektedir.

Toplum ruh sağlığını olumsuz etkileyen bu sorun, bireyden aileye, okuldan iş yerine kadar her alanda karşımıza çıkabilir.

Peki, şiddetin nedenleri nelerdir? Topluma ve bireylere nasıl zarar verir? Ve en önemlisi, bu durumdan korunmak için neler yapabiliriz?

Şiddeti ortaya çıkaran birçok farklı sebep vardır:

Ekonomik sorunlar: Geçim sıkıntısı, geleceğe dair umutları tüketir, bireyleri öfkeye ve çaresizliğe sürükler. Bu duygular, şiddetle dışa vurulacak kadar tehlikeli bir hâle bürünebilir.

Aile içi sorunlar: Sevgi ve saygı ortamının eksik olduğu ailelerde bireyler duygusal olarak incinir ve agresif davranışlar sergileyebilir.

Eğitim eksikliği: Empati kuramamak ve doğru iletişim becerilerinden yoksun olmak, anlaşmazlıkların şiddete dönüşmesine neden olabilir. Empatiyi öğrenmeyen eller, sarılmak yerine yumruk sıkmaya meyleder.

Toplumda şiddeti normalleştiren kültür: Bazı toplumsal kalıplar, özellikle erkek çocuklarına “güçlü olmak için öfkeli olmayı” öğretir ve şiddeti bir çözüm yöntemi gibi gösterir.

Madde bağımlılığı: Alkol ve uyuşturucu kullanımı, bireylerin kendilerini kontrol etmesini zorlaştırarak şiddet eğilimlerini artırır.

Şiddet, toplumun her kesiminde ruh sağlığını bozan ciddi etkilere yol açar.

Psikolojik travmalar: Şiddete maruz kalan kişilerde depresyon, kaygı bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu gibi problemler ortaya çıkabilir.

Güven duygusunun zedelenmesi: Toplum içinde yaygınlaşan şiddet, bireylerin birbirine güvenini sarsar ve yalnızlaşmaya yol açar.

Çocukların gelişiminde olumsuz etkiler: Ailede şiddete tanık olan çocuklar, ileride şiddet uygulama ya da kurban olma riskini artırır.

Toplumsal huzurun bozulması: Şiddet olaylarının artışı, sosyal yapıyı zayıflatarak kaos ortamına zemin hazırlar.

Toplumda şiddetin azalması için bireyler, aileler ve kurumlar olarak hepimize sorumluluk düşmektedir.

Eğitim ve bilinçlendirme: Empatiyi ve sağlıklı iletişim becerilerini artıracak eğitim programları, özellikle çocuklar ve gençler için önemlidir.

Ruh sağlığı desteği: Psikolojik sorun yaşayan bireylerin erken dönemde destek alması, şiddet eğiliminin önüne geçebilir.

Aile içi ilişkilerin güçlendirilmesi: Sevgi ve saygı temelli aile yapıları, bireylerin ruh sağlığını korur ve şiddeti engeller.

Kurumlar arası iş birliği: Polis, sağlık kurumları, eğitim kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte hareket etmesi, toplumsal şiddetin önlenmesinde etkilidir.

Bir çiçeğin bile özenle büyütülmeye ihtiyacı varken, insanın incelikle korunması gerekmez mi? Şiddetsiz bir hayat mümkün; sevgi, anlayış ve empatiyle işlenmiş bir toplumda barış filizlenir. Kimi zaman bir tebessüm, kimi zaman bir selam, insan ruhuna ilaç olur. Her birimizin küçük adımları, şiddetten arınmış bir dünyayı mümkün kılacak. Unutmayalım, güçlü toplumlar, sağlıklı bireylerden doğar.

Gelin, öfkeyi anlayışla, nefret tohumlarını sevgiyle yeşertelim. Unutmayın, en karanlık gece bile sabaha çıkar…

Yeter ki umut edelim.

Uzm. Dr. Doğancan SÖNMEZ