Dün akşamki maç, oynadıkları oyun açısından puan durumundaki yerlerini tam olarak yansıtmayan iki takımın mücadelesiydi.
Trabzonspor, ligin ikinci sırasında yer alsa da; yeni kurulan ve oldukça genç bir takım olması nedeniyle oyunu hâlâ oturmamış, zaman zaman da kırılgan bir yapı sergiliyor.
Eyüpspor ise sıralamada geride olsa da, ligin geçiş oyununu en iyi oynayan takımlarından biri. Özellikle kenar oyuncuları ile rakip savunmayı zorlayabilen, organize bir ekip.
Orhan Ak, Trabzonspor’un defansına doğrudan baskı yapmayarak, geçiş oyunu silahını Trabzonspor’un elinden aldı.
Ama Trabzonspor, ön alan baskısı ile kilidi açtı.
Ve Oulai…
Sanki “daha neler yapabileceğimi görün” dercesine, jeneriklik bir gol attı.
Sezon başından beri, hayal satmadan, sabırla aynı şeyi söylüyoruz:
Bu takıma ve bu hocaya sahip çıkılmalı.
Ama geldiğimiz noktada, insanları tribüne davet etmek bile bir mücadeleye dönüştü.
Çok üzücü...
Bizim şehirde işler genelde böyledir.
Bir girişimi başarıya ulaştırana kadar arkasında duran az olur.
Destek yerine eleştiri, bir omuz yerine iğne gelir.
Bir de yukarıdan bakanlar vardır; “biz zaten demiştik” diyenler.
Fatih Tekke nezdinde oluşan yeni yapılanma, işte bu zihniyetle sınanıyor.
Kimsenin sürece tahammülü yok.
Herkes sonuca odaklı.
“Bir omuz da ben atayım” diyen yok; ama “batarsa ben söylemiştim” demek için siperde bekleyen çok.
Şimdi gündemde Galatasaray maçı var.
Kimine göre test maçı, kimine göre hedef maçı…
Oysa bu takımın final maçı o değil.
Bu takımın asıl finali, bu süreçte ayakta kalıp büyüyebilmesidir.
Trabzonspor’un yeniden yapılanma sürecinde, beklentiyi tavan yaptırıp bir mağlubiyetle her şeyi yerle bir etmek; bu şehre, bu formaya, bu çocuklara ve bu hocaya yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Galatasaray maçını kaybedebiliriz. Ama kaybedersek ve bir sonraki hafta stadyum yine 13 bin kişiye oynarsa, asıl mesele oradadır.
Korkum odur ki; Fatih Tekke -oyuncu kariyerinde olduğu gibi- başarıya kendi camiasının desteğini tam olarak arkasına almadan ulaşacak.