Terörsüz Türkiye!

Türkiye’de yıllardır kanayan bir yara var: Terör.

Bu toprakların bağrında nice ocaklar söndü, nice yürekler yandı.

Sadece Trabzon’da, Doğu’da ya da Güneydoğu’da değil; Türkiye’nin 7 bölgesinde, 81 ilinde bu acı hissedildi.

Şehit cenazeleriyle kavrulduk, her birinde içimizden bir parça toprağa düştü.

Şimdi ise Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde “Terörsüz Türkiye” adı altında başlatılan yeni bir süreçle karşı karşıyayız.

Bu süreç, sadece siyasi bir manevra değil; aynı zamanda tarihi bir sınav.

Bebek katili terörist başı Abdullah Öcalan’dan DEM Partisi’ne uzanan hatta, yıllarca terörün uzantısı olarak görülmüş aktörlere el uzatılması, elbette tartışmalara neden oldu.

Bir yandan teröristlerin canlı yayında törenle silahlarını bırakmaları, bir yandan geçmişte bu partilere “bölücü” diyen çevrelerin bugün aynı yapı ile “barış çubuğu” paylaşması, toplumda haklı bir şaşkınlık ve sorgulama doğurdu.

Ama bu sorgulamanın gölgesinde, acılarımıza dönüp bakmak gerekir.

Eşini şehit veren bir kadın,

oğlunu toprağa veren bir baba,

babasını kaybeden bir evlat ne hisseder bu tabloyu izlerken?

Sessizce bakar, yüreğiyle tartar, kelimelerle değil gözyaşlarıyla konuşur…

Kabul etmek gerekir ki, Türkiye artık eski Türkiye değil.

Dünya da değişti, dengeler de…

Sözde Büyük Orta Doğu Projesi’nin gölgesinde alınan her kararın bin hesapla atıldığını biliyoruz.

Ancak hangi masa kurulursa kurulsun, hangi ittifak şekillenirse şekillensin; bu milletin ortak paydası bellidir: Bayrak, vatan, şehitlerimizin emaneti olan bu toprakların bölünmez bütünlüğü…

Trabzon, terörle mücadelenin sembol şehirlerinden biridir.

Ülkemizin belki de en genç şehidini — 15 yaşındaki Eren Bülbül’ü — bu şehir toprağa verdi. “İyi ki varsın” diye yüreğimize kazıdığımız Eren’le birlikte, vatan uğruna canını feda eden Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik’i de unutmadık.

Bu iki yiğidin aynı yerde, aynı hain pusuda toprağa düşmesi sadece bir şehirde değil, 81 ilimizde yankılandı.

Tüm Türkiye, o gün bir annenin çığlığında birleşti.

İşte bu yüzden Trabzon’un bu sürece bakışı daha dikkatli, daha derinden ve daha haklı bir hassasiyet taşımaktadır.

Bu sürecin olgunlaşmasındaki en büyük aktörlerden biri de her gelişmeyi en ince detayına kadar sorgulayan, tartan ve çoğu zaman açıklama yapmaktan imtina eden Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Erdoğan’ın bu sürece verdiği onay, siyaseten büyük bir risk olmakla birlikte, Türkiye’nin geleceğindeki barış ve bölünmez bütünlüğe atılmış en önemli adımlardan biri olarak kayda geçmiştir…

Sürece körü körüne destek vermek elbette safdillik olur.

Ama her adımı sadece düşmanlıkla karşılamak da vicdanları köreltir.

Bizim durduğumuz yer net: Bu milletin artık bir şehit daha kaldıracak gücü yok.

Silahlar susacaksa,

analar ağlamayacaksa,

evlatlar babasız kalmayacaksa,

dağlara değil üniversitelere, fabrikalara, tarlalara gençler yürüyecekse; o zaman her türlü adımı dikkatle izlemeli, katkı sunmalı, ama asla kontrolü elden bırakmamalıyız.

Eleştirmek kolaydır.

Ama bir mum yakmak, bir yolu zorlamak, bir yükün altına el vermek cesaret ister.

Bugün cesur olmak, sadece silaha karşı değil; barış adına gösterilen çabalara da akılla, sağduyuyla, dikkatle yaklaşmakla mümkündür.

Unutmayalım ki, barış ancak şehitlerin ruhuna, milletin vicdanına ve devletin bekasına saygı gösterilerek sağlanabilir.

Bu denge kurulmadan atılan her adım, güven değil kuşku doğurur.

Ve son söz:

Bu sürecin kimseye siyasi rant değil, bu millete huzur, bu coğrafyaya nefes getirmesini dileriz.

{ "vars": { "account": "UA-28164355-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-DQTZ4JSXP4" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }