SÖMÜRÜ MADENCİLİĞI VE ÜLKEMİZİN SİYANÜR GÖLÜNE ÇEVRİLMESİ

Ülkemizi ve bulunduğumuz bölgemizi ve doğamızı tahrip ederek yaşam hakkımıza direkt müdahale ederek birileri zengin olacak diye, ortak değerlerimiz ve geleceğimiz elimizden alınıp, topraklarımız bir daha geri dönüşümü ve üretimi mümkün olmayan şekilde göz göre göre tahrip edilmekte dahası yok edilmektedir. Olay sadece bu kadar mıdır tabiki hayır, başta son derece toksik bir kimyasal olan siyanür ve daha bir çok tehlikeli madde kullanılmaktadır. Siyanürün en tehlikeli özelliği vücudun yani hücrelerin oksijen kullanım mekanizmasını önleyerek, hızlı bir bilinç kaybı neticesinde ölüme sebep olmaktadır. Ancak; özellikle madencilik faaliyetlerinde altın araması ve kayaçlardan ayrıştırılması amaçlı kullanılmakta olup, sulara (yeraltı, yerüstü, toprak, insan ve sair canlılar) ulaşarak göller ve denizlere kadar geniş çaplı bir zarara sebep olmaktadır. Burada en önemli hususlardan birisi olan ve stratejik rezerv kaynak olarak tanımlanan yeraltı suları günümüzde yoğun kullanıldığından zarar seçeneğide daha fazla artmakta ve ölümlere sebep olduğuda bilinen bir gerçektir. Sularımız ve topraklarımız kirlendiği gibi bu husus tüm tarımsal üretim unsurlarına ve kullandığımız maddelere de sirayet ederek görünmeyen ölümcül bir tehlike bizleri gölgemiz gibi takip etmektedir.

Toplum diğer konularda olduğu gibi bu konuda da bilgi sahibi olmadığı için, başına bu konu ile ilgili nereden ve nasıl bir tehlike geleceğini bilmediği gibi korunma önlemlerinden de bi haber konumundadır. Birileri para kazanıp zenginleşirken bizler de su toprak gibi varlıklardan insan olarak yararlandığımız tüm imkanlardan da bu kimyasal ve benzerleri yüzünden ölüm dahil ağır mağduriyetler çekmekteyiz. Olayın tehlikeli boyutu bilindiğinden ilgili firmalar, toplumsal tepkiyi yatıştırmak için uydurma veya kopyala yapıştır yöntemiyle hazırlanan "ÇED" dosyaları acilen onaylanmakta ve alelacele hemen faaliyete başlayarak gelecek tepkiler önlenmeye çalışılmaktadırlar. Trabzon'un 0/080'i 4.sınıf maden ruhsatıyla ruhsatlandırılmış olup, özellikle bölgemiz ülkemizin en yağışlı bölgesinde yer aldığı için ilimizin; Topoğrafyası, Coğrafi koşulları, Yağış rejimi ve atığın niteliği göz önüne alındığında olası risklerin büyüklüğünü kestirmek zor olmasa gerek. Çed raporlarında ve uygulama faaliyetlerinde önlemlerin alınacağı beyan edilsede pratikte yaşananlar olayın tamamen tersini işaret etmektedir. En son 86 milyonun yaşayarak gördüğü İliç ve Giresun Doğankentte yaşanan maden facialarında aynı söylemler defalarca güvence olarak verilmiş ancak sonuç hiçte öyle olmamıştır. Bu durum can kaybı, doğa kirlenmesi ve toprakların çölleşmesini hızlandırmakta onun için bu katliamların yaşanmaması için demokratik insan hakkı eylemleri kesintisiz sürdürülmelidir.

Bugün altının onsu 4300 dolarlara dayandığı gelecek yıl bu rakamın 5000 olacağı öngörüsü verilen sözleri unutturmuştur. İlimizde bakır madeninin yanında (Çaykara Demirkapı, Arpaözü, Dernekpazarı'nın tamamı, Sürmene'nin tamamı, Araklı dağbaşı ve Erikli mahalleleri ve Of ilçesi ile genelde Trabzon'un 0/080'i) altın, gümüş ve kurşun gibi madenlerin bulunması iştahları kabartmış ve yöremiz için ciddi sorunlar yaratacak bir fasliyetin önü açılmıştır. Ayrıca siyanür ve benzeri ağır metallerle kirlenen sular kanser ve genetik hastalıklar gibi çok büyük riskler oluşturmasına karşın, mevcut atıklarını dahi kontrol edemeyen bir firmanın veya firmaların tehlikeli bu maddeleri güvenle yönetebileceğini söylemesinin gerçekle bağdaşır hiç bir yanı yoktur.Bu husus birde yöremizde arazisinde geçinemeyip göç eden insanları daha mağdur ederek göcüde hızlandıracaktır.Durum bu vahametteyken firma sahipleri siyanür havuzları kurulduğunda işçi ücretlerini artırmak gibi taahhütlerle olası toplumsal tepkileri engellemeye çalıştıkları bir çok yörede görmek olası ancak, bu ifadeler inandırıcı bulunmamaktadır. İlimizin bölgemizin ve ülkemizin toprak ve su yapısı başta olmak üzere içinde sayısız endemik tür taşıyan çok ve tek yıllık flora ile tüm ekosistemin ve geleceğimizin karartılmasına müsade edilmemelidir.

Bunun içinde toplumun sayısız bileşenlerinin gelip geçici eylemler için harcadığı enerjisinin bir kısmınıda insanlık için bu tür eylemlere ayırması gerekirken sessiz ve çekimser kalmasıda ayrı bir sosyal kırılmadır. Sömürüyü devam ettirip ülkemizi siyanür ve benzeri kimyasal siyanür göllerine dönüştürmek isteyen emperyal zihniyetinde tam istediği "Seyret Ama Tepki Gösterme" bende daha fazla ortak değerlerinizi elinizden alıp, sizi geleceksiz bırakayım düşüncesinden başka bir şey değildir. Dünyada hiç kimse zararına çalışmaz ancak, ortak hak ve değerlerimiz bir daha yeri doldurulamayacak şekilde Afrika çölüne döndürülmemiz gibi azgın bir sömürü karşısında sessizlik olsa olsa gelecek kuşaklarımız ve ülkemiz açısından korkunç bir riske duyarsız kalmaktır. Bizler Türk milleti olarak bedeli, Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında ödeyip Lozanda tapumuzu aldık yeniden bedel ödemek gibi bir mecburiyetimizin olmadığını da tarih kendi kendine not düşerek, dünyaya ilan etmiştir. Artık hak, hukuk ve adalet kavramlarıda yokedilmiş, daha fazla kazanç için feda edilemeyecek bir şey kalmamış ve her şey mübah kabul edilir aşamaya evrilmiştir. Onun için bu anlamdaki ortak değerlerimizin talanını hiç bir toplumsal karşılık meşrulaştıramaz. İşte bu gidişata sessiz kalmak zararlıdır ve en önemli eylemi demokratik zeminde aramak ise yanlışa dur demektir. Bu durumda öncelikli insan hakkı ve insanlık görevidir.

{ "vars": { "account": "UA-28164355-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-DQTZ4JSXP4" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }