Eleştiri oklarının hedefi olan, her haftası tartışmayla geçen Danilo Sikan oyuna girdi ve tribünlerden alkış yükseldi.
Hem de öyle utangaç, çekingen değil — adıyla çağrılan, destek kokan, sahiplenen bir alkıştı.
Demek ki kırılmak kadar onarmak da mümkün.
Demek ki tribün isterse bir oyuncunun kaderini değiştirecek güçte.
Sikan haftalardır Tekke’nin sistemine yavaş yavaş sızıyor.
Dakika alıyor, form tutuyor, özgüven topluyor.
Bu hafta süre 20’ye çıktı, oyuna girer girmez pozisyonlar buldu.
Enerjisi vardı, isteği vardı.
Bir pozisyonda Onuachu’yu görmedi, pas hatalıydı — ama ilginçtir, o top kaybı bile alkış yağmuru altında eridi.
Ve işte kilit cümle burada:
Eğer Sikan alkışlanıyorsa, Arif de alkışlanmalı.
Olaigbe de, Bouchuari de, Muçi top kaybettiğinde o da alkışlanmalı.
Çünkü forma aynı, renk aynı, hedef aynı.
Çünkü alkış bir oyuncuya verildiğinde değerliyse, herkese verildiğinde kültüre dönüşür.
Trabzon tribünleri yıllarca bir oyuncuyu yuhladığı gibi büyütmeyi de bildi.
Ama bugün başka bir sayfa açıldı belki de — hata yapanı da saran, oyuna gireni de kucaklayan bir tribün mümkün olabileceğini hatırlattı.
Hoca destek görmese de takım görsün, onu geçsek bile oyuna yeni giren çocuk görsün.
Çünkü ıslık mı motive eder, yoksa adını bağıra bağıra çağırmak mı?
Cevap belli.
Bu yol tutulursa, tribün de büyür takım da.
Tek bir oyuncu değil, kulübün tamamı direnç kazanır.
Sadece gol atanı değil, kaçıranı da alkışlarsan büyürsün.
Sadece yıldızı değil, yeniyi sararsan takım olursun.
Dün Sikan alkışlandı, güzeldi. Yarın Arif alkışlanırsa, işte o zaman tablo tamam olur.