Mükemmellik Maskesi: Gençler Neyi Kaçırıyor?

Son zamanlarda çocuğunuzun keyfi aniden kaçıyor ve telefona uzun süre dalıp gidiyorsa, bunun nedeni sosyal medya baskısı olabilir.Günümüz gençleri için sosyal medya sadece bir eğlence veya paylaşım alanı değil, adeta bir rekabet alanı haline geldi. Herkes bir şeyler yapıyor, sürekli yeni etkinlikler ve paylaşımlar var... ve bu durum gençlerin kendilerini sürekli bir adım geride hissetmesine neden oluyor.Sosyal medyada "herkesin bir şeyler yaptığı" bu dönemde, gençlerin en yoğun yaşadığı duygu "Kaçırma Korkusu" (FOMO - Fear of Missing Out). Bu haftaki yazımızda bu konuyu konuşacağız.

Maskenin Altındaki Gerçek..

Sosyal medya akışında her şey pırıl pırıl, herkes mutlu, üretken ve başarılı görünüyor. Ne yazık ki bu sadece bir vitrin.Ama genç bir öğrenci için bu vitrinin ardındaki "normal hayat", yani sıkılmak, hata yapmak, başarısız olmak genellikle görünmez kalıyor. Sonuç? Genç zihinde başlayan o yıkıcı iç konuşmalar: "Ben neden onlar gibi olamıyorum?" "Herkes ilerliyor, ben olduğum yerde kaldım." FOMO (Kaçırma Korkusu), maalesef başarıyı motive etmekten çok, kaygıyı körükleyen bir duygusal tuzağa dönüşüyor. Özgüven eriyor, yerini "başaramama korkusu" alıyor.Milli Eğitim Bakanlığı'nın raporları bile durumu gösteriyor: Lise öğrencileri ders çalışırken ortalama 12 dakikada bir telefonuna bakıyor! Sebebi: "Acaba yeni bir şey mi paylaşıldı?" hissi. Bir konuyu gerçekten öğrenmek için 30 dakika kesintisiz odaklanma gerekirken, FOMO etkisiyle zihin 10. dakikada başka bir yere kaçıyor. Sürekli bölünen dikkat, kalıcı öğrenmeyi engelliyor ve dijital bağımlılığa davetiye çıkarıyor.

Ekran Bağımlılığı ve Akademik Kopuş: Odak Neden 10 Dakikaya Düştü?

Değerli Veliler, gelin bu iki sorunun ne kadar iç içe geçtiğine bakalım: "Sanal" Onay Arayışı ile kısalan Odaklanma Süreleri. Çocuğumuzun ders çalışırken her 10-12 dakikada bir telefona uzanmasının sebebi, basit bir alışkanlıktan öte, derin bir psikolojik ihtiyaca dayanıyor: Sürekli Onaylanma İhtiyacı. Sosyal medyada bir gönderinin beğenilmesi, bir yorum almak ya da bir trendi takip edebilmek, genç beynin ödül merkezini hızla tetikliyor. Bu anlık, kolay elde edilen "sanal onay" dopamini, uzun ve sabır gerektiren ders çalışmanın getirdiği yavaş ilerleyen tatminden çok daha cazip geliyor. Sonuç olarak, çocuk bir matematik problemini çözmek için gereken 30 dakikalık derin odağı koruyamıyor; çünkü zihni, o anlık, parlayan, kolay ödülün olduğu dijital dünyaya kaçıyor. Oysa biliyoruz ki, gerçek hayattaki başarı, ancak uzun süreli ve kesintisiz odaklanmayla, yani "zor" olanı seçebilme sabrıyla gelir. Bu durum, çocuğunuzun sadece akademik performansını düşürmekle kalmıyor; aynı zamanda kendine olan güvenini de zedeliyor, çünkü öz değerini kendi çabasıyla elde ettiği gerçek başarılarda değil, başkasının iki saniyelik "beğen" butonuna bağlıyor. Bizim görevimiz, onlara o sanal beğenilerin geçici olduğunu, asıl değerli olanın masanın başında kalarak kendi potansiyellerini gerçekleştirmek olduğunu sabırla göstermektir.

Gerçek Hayat, Ekranın Ötesinde

Peki bu kaçırma korkusunu nasıl aşabilir çocuklar? Öncelikle onlara, sosyal medyada gördükleri şeylerin gerçeğin tamamı olmadığını anlatmak gerekiyor. Çünkü orada herkesin hayatı renkli, eğlenceli ve kusursuz görünüyor. Ama kimse kötü günlerini, sıkıcı akşamlarını, ağladığı anları paylaşmıyor. Gençler ise bunları izleyip “benim hayatım neden böyle değil” diye düşünüyor. Oysa gerçek hayatta herkesin kendi derdi, kendi mücadelesi var. O parlayan ekranların ardında da aynı kaygılar, aynı yalnızlıklar gizli. Biz veliler olarak çocuklarımıza bunu fark ettirebiliriz. “Bak herkesin hayatı mükemmel görünür ama kimsenin hayatı kusursuz değildir” demek, onları biraz olsun rahatlatır. Bir de onlara yön verebilmek için, sosyal medyanın dışında da bir dünya olduğunu hatırlatmak önemli. Gerçek arkadaşlık, bir kahve eşliğinde yapılan sohbetlerde; gerçek mutluluk, bir başarı paylaşımında değil, emeğin kendisinde gizli. Belki onlara yeni bir hobi kazandırmak, bir spora ya da gönüllü bir işe yönlendirmek iyi gelir. Çünkü bir şeyi “kaçırmamak” bazen sürekli çevrimiçi kalmak değil, gerçekten yaşamakla olur. Biz de örnek olmalıyız; elimizden telefonu bırakıp onlarla vakit geçirirsek, farkında olmadan en güçlü mesajı vermiş oluruz: Hayat ekranda değil, tam karşımızda akıyor.

Belki de çocuklarımıza hatırlatmamız gereken en önemli şey şu: Her şeyin içinde olamazsın, ama yaşadığın anda gerçekten olabilirsin. Kaçırdıklarımız değil, yaşadıklarımız biriktiriyor bizi.

“Yeni yazıda buluşmak dileğiyle, bilgiyle kalın.”

Saygılarımla,
İrfan BAŞKAYA, MSC
Eğitim Teknolojileri Girişimcisi & Gençlik Çalışanı

{ "vars": { "account": "UA-28164355-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-DQTZ4JSXP4" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }