Mislav Orsic kulüp dergisine yaptığı açıklamalarda şu ifadelere yer verdi:

Kariyerin boyunca çok az maç kaçırdın, ama geçen yılki sakatlığın ardından sahalardan uzun süre uzak kaldın. Yaşadıklarını biraz özetler misin?

Gerçekten zor bir dönemdi, çünkü ilk defa bu kadar uzun bir sakatlık yaşıyordum. Eğer sahada değilseniz, rehabilitasyon merkezindeyseniz ve antrenman yapmadan sadece yatakta uzanıyorsanız, sadece basit egzersizler yapıyorsanız, bu durum her futbolcu için zordur. Rehabilitasyonun bu kısmının bitmesini beklersiniz ve adım adım sahaya yaklaşmayı arzularsınız. Bu bekleyiş dönemi tabii ki beni çok yıprattı. Zor zamanlardı ancak sonunda bitti.

Uzun süreli sakatlık sonrası yeni bir döneme giriyorsun. Bundan sonrası için neler söylersin?

Öncelikle umarım aynı sakatlıkları bir daha yaşamam. Öncelikle sağlıklı kalmayı ve sonrasında iyi bir form yakalamayı umuyorum. İyi oynamaya çalışarak takımıma önümüzdeki hedefleri başarmada yardımcı olmayı deneyeceğim ve bunun için çok sabırsızlanıyorum.  Kötü günler bitti artık, yeniden en iyisi için çalışacağım.

Profesyonel kariyerde tüm kulvarlarda 230’un üzerinde gol ve asistin var. Skor katkısı bir futbolcu için neyi ifade ediyor?

Bu oyuncuya ve karakterine bağlıdır. Elbette forvet ya da kanat olsun insanlar, oyuncunun hücumda neler yaptığına bakıyorlar. Gol atıyor musun yoksa atamıyor musun? Dolayısıyla, elbette bizim buna da çokça odaklanmamız ve bu şekilde oynamamız gerekiyor. Ama asıl önemlisi takım olarak kazanmak tabii ki ve bu benim önceliğim her zaman.

Unutamadığın en özel gol ve asist hangileri? 

Dünya Kupası’nda üçüncülük maçında Fas’a attığım son gol, benim en beğendiğim golüm. Bunun dışında Dinamo Zagrep’te iken Tottenham’a attığım gol var, o maç belki de hayatımdaki en iyi performanstı. Fakat, tercihimi Hırvatistan formamla Fas’a Dünya Kupasında attığım golden yana kullanmak istiyorum çünkü belki de o golle madalya kazandık.

Güney Kore, Çin ve İngiltere dahil birçok ülkede futbol oynadın. Sana ilginç gelen uygulamalar, kurallar oldu mu?

Birçok ülkede oynadım, ancak benim açımdan en zoru Çin oldu diyebilirim. Yaşam tarzı ve biraz da hayat kalitesi yüzünden sanırım. Çin’de şehirler büyük ve bazı yerler o kadar da temiz değil. Avrupa’dan gelen birisi buna alışmakta zorlanır. Ben de gençtim, 23 yaşındaydım. Benim açımdan gerçekten zor zamanlardı. Rahat olamadığım için gerçek potansiyelimle oynayamadım. Üstelik, her şeyin mükemmel ve hoş olduğu, insanların kibar olduğu Güney Kore’den geliyordum. Orada kendimi daha iyi gösterdim. Normal bir hayat yaşıyordum. Dolayısıyla Çin’in ardından yeniden oraya dönmeyi ve normal bir hayat yaşamayı denedim.

Verdiğin kararlardan sonra pişmanlık yaşadığın oldu mu?

Bana çok sorulan bir İngiltere dönemim var. Pişman mıyım; bence yüzde 50-50. Orada sorunlar yaşadım. Ama diyelim ki Southampton ile anlaşmadım, bu durumda da daha fazlasını denememiş olmaktan ve konfor alanımda kalmaktan dolayı pişman olabilirdim. Hiç risk almazdım ve Dinamo’da oynamaya devam ederdim. Hayatın tadını çıkarırdım, fakat 30 yaşında olmakla beraber bir karar verdim ve ‘ya hep ya hiç’ diyerek Premier Lig’e gittim. Sadece bu ligi tecrübe edinmek ve daha fazla bir şeyler yapabilmek içindi. Lakin ne yazık ki olan oldu, bitti. Nihayetinde buraya Trabzon’a geldim.

Kendini de tanımlayarak, en çok hangi özelliğin kulüplere cazip geliyor? 

Takımımı her koşulda çok sahiplenirim. Bunun dışında hücum oyuncularından gol atmaları ve asist yapmaları bekleniyor, dolayısıyla benim de maçta yapmaya çalıştığım şey bu. Çünkü hücum oyuncularının takımın galip gelmesi için skor üretmesi gerekmektedir. Ayrıca sürekli maça odaklıyım.

Asla affetmeyeceğin şey nedir?

Yalan söylemek. Doğru doğrudur ve bundan asla kaçamazsınız.

Bir maçta rakiplerin hangi davranışını kabul edilemez olarak değerlendirirsin?

Maç içinde gerginlikler yaşanabilir ama birisi size saygı duymazsa ve doğru şekilde davranmazsa çok kızıyorum. Çünkü sahada 11’e 11 oynuyoruz ve birbirimize saygı duymak zorundayız. Elbette bu bir oyun ve savaşmalıyız. Birbirimizi itebilir, faul yapabiliriz. Fakat, maç bittiğinde birbirimize saygı göstermek zorundayız, bunu başarabilmeliyiz, en önemli şey de budur.

Aynı şekilde, senin yaptığın ve sonrasında pişman olduğun hareketin oldu mu? 

Evet var ne yazık ki. Korona sonrasıydı ve lig maçlarını oynamaya başlamıştık. Genellikle Dinamo’da penaltıları Petkoviç kullanır. Fakat o gün ilk 11’de maça başlamamıştı. Bir penaltı oldu ve normalde benim kullanmam gerekiyordu, listede benim adım yazıyordu çünkü. Petkoviç sonradan oyuna girmişti ve penaltıyı o kullanınca sinirlenmiştim. Belki o an için normal davranmamış olabilirim. Pişman olduğum şey budur çünkü biz takım arkadaşıydık ve iyi arkadaşlar bu şekilde davranmamalıdır. Bu anı hep aklımda kalmıştır çünkü davranışım doğru değildi.

Eğer yetkin olsaydı, futbolda değiştirmek veya yeni uygulamak istediğin bir kural olur muydu? 

Kural değil de dikkat edilmesi gereken bir konu var: Yapacağım şey, taç kullanılırken oyuncuların 10-15 metre çalmalarını engellemek olabilirdi. Örneğin ben sol kanattayım ve rakip sağ bek bazen köşe gönderinin yakınından taç atışı kullanacak oluyor. Fakat sonunda taç atışını ceza sahası çizgisini geçerek kullanıyor, çok kez 15-16 metre ileriden kullandıklarını görüyorum. Hakemler özellikle, bunların yaşanmaması için dikkatli olmalılar.

Futbola başladığın dönemde idollerin var mıydı? Şimdi bunlara yeni isimler eklendi mi? 

10 yaşlarındaydım sanırım ve David Beckham en beğendiğim oyuncuydu o zamanlar. Hatta bende forması vardı. Real Madrid’e gittiği dönem güzel zamanlardı. Zamanla duygularım biraz değişti ama o çok özel bir futbolcuydu.

Saha içinde ve dışındaki Orsic arasında çok fark var mı? Ani sinirlenme, sakinlik vb. gibi?

Bunu benim dışımdakiler daha iyi değerlendirebilir bence. Saha dışında sakin birisi olduğumu düşünüyorum. Çok fazla konuşmam. Fakat, sahadayken bazen bir şeyler söylemek için bağırdığım, az da olsa kendimi kontrol edemediğim zamanlar oluyor. Ama genelde çok fark olduğunu düşünmüyorum.

Futbolcu olmasaydın, hangi meslekte yaşamını sürdürürdün?

Çocukken okulda gelecekte ne meslek yapmak istediğimizle ilgili makale yazardık. O zamanlarda bile futbolcu olmak istediğimi söylerdim. Benim için başka bir seçenek yoktu. Dolayısıyla hayal ettiğim şeyi yaşadığım için mutluyum.

Maça çıkmadan sana iyi geldiğini düşünerek yaptığın motive edici bir şey var mı? 

Özel bir şey yok. Bilinen, basit şeyler yapıyorum. Sabahları bazı aktivasyon çalışmalarım oluyor. Kan dolaşımı için sıcak soğuk uygulamalar yapıyorum. Kendimi maça hazırlıyorum, kasların ve vücudun aktivasyonu gibi. Hepsi bu kadar. Ama benim asıl motivasyonum ve beni zinde tutan şey, maç kazanmayı düşünmektir.

Futbol dışındaki zamanlarında neler yapmaktan hoşlanırsın?

Sadece çocuklarımla vakit geçiriyorum. Onlar da futbolu seviyorlar, dolayısıyla çoğunlukla ya futbol oynuyoruz ya da parkta koşuyoruz ve oynuyoruz. Ailemle etkinlikler yapmayı seviyorum.

Lakabın var mı?

Orsa. Bu nasıl ortaya çıktı bilmiyorum ama çocukken herkes bana bu şekilde seslenirdi. Mesela Trabzon’daki bir maçta saha kenarında ısınıyorduk. Herkes bana Mislav ya da Orsic, Orsic, Orsic… diye sesleniyordu ve tepki vermiyordum. Bazen merhaba diyorum en fazla, çünkü yüzlerce kez bağırılıyor. Fakat bir an için Orsa diye seslenildiğini duydum ve hemen seslenen kişiye döndüm. Bu nasıl mümkün olabilirdi? O an Hırvatistan’dan Trabzon’a gelen kadın futbolcuyu gördüm. 

Geçmişten bugüne, sence dünyanın en iyi 11’ine kimler girebilir? 

Casillas, Marcelo, Cafu, Ramos, Maldini, Beckham, Modric, Lampard, Cristiano Ronaldo, Messi, Ronaldo Nazario

KAYNAK: TRABZONSPOR