Tarım, gıda ve toprak bir bütün olup aynı zamanda stratejik olmakla birlikte bir çok bileşenide olan (politika, hasat, rekolte, stoklama, ihtiyaç, girdiler ,fiyat, pazarlama, talep vs.) bir sektördür.
Tarımsal üretim en küçük birimden ülke geneline ve uluslararası ölçekte tüm sektörler içerisindeki baş konumda yer almaktadır.
Havadan ve su'dan sonra dünyanın üzerinde insan karnını doyurmak anlamında çok önemli bir varlık olmasına karşın işin içine globalleşme, konvansiyonel gelişmeler ve son aşamada liberalizm girerek tüm üretim toprakları ile teknolojik aktiviteyide eline geçirmiş durumdadır.
Bu hususa kendi inisiyatifini kullanamayan zihniyetler, öncelikle geçit vermekte ve birçok ülke bu bağlamda, gıdaya erişim ile ulaşmada ciddi sıkıntılar çekmektedir.
Yani daha açıkcası liberalizm,dünyada hem kendi ekosistemini ve hemde kendi ekolojisini hızla oluşturmakta finale ulaşmak içinde yeni yeni (Uydu sistemlerini kullanarak) teknolojileri ve bileşenleride devreye sokmaktadırlar.
Eskiden emperyalizm ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek için limanlar ve demiryolları inşa edereken bugün ise teknoloji, iletişim ve uydu sistemlerini kullanarak tüm dünyayı gıda konusunda kendilerine bağımlı hale getirmek için hertür çalışmayı devreye sokmaktadırlar.
Bu husus yaşamın sürdürülebilirliğini risk altına sokarak toplumsal çöküntülerin artmasını bilinçli olarak hayata geçirmektedirler.
Yani özellikle doğaya/tarıma bağlı insanların yaşadığı ve sanayi gelişiminin gerçekleşmemiş olduğu tarımsal üretime dayalı yaşam olanaklarıda bu şekilde ortadan kalkmaktadır.
Buradaki temel sorun doğal yaşam ortamlarının yani habitatların tahrip edici bir boyuta ulaşan emperyal tahakküm zinciri gittikçe katılaşarak, insanları biçimlendirmekte ve sonuçta çaresiz bırakmaktadır.
Gıda'nın meta'laşması sonucunu doğuran dolayısıyla canlı yaşamının sürdürebilirliğini tehdit ederek gıda güvenliği ve sorunlarıyla toplumları karşı, karşıya bırakıp, istediği her rantı elde etmektedir.
Baştada belirtildiği üzere bu konuların çözümleri iktidarı elinde bulunduran siyasi kadro/kadroların ve bilim insanlarının çözmesi gereken en önemli hayati bir sorundur.İşte siyaset ve siyaset bilimi burada devreye girerek ,insanların gıdaya ulaşımını en kolay evreye kavuşturacak seçenekleri üretmek ve uygulamak olmalıdır.
Yoksa emperyalizm doymaz talepleri bitmez ve onun için önemli olan bağıml hale getirip köleleştirerek esir alma projesinden ibarettir.Peki durum bu kadar vahimken, kendi kendimize gıda konusunda yeterli dünyada yedi ülkeden birisiyken nasıl olduda insanlar,ihtiyaçlarının ancak çeyreğini alabilmekte ve mutfaktaki geleneksel kültür aktivitesini kullanmakta zorlanıp travma yaşamaktadır.
Daha açıkcası; Neden ülkemiz sadaka toplumuna dönüştü, neden insanlar bir simite muhtaç olacak duruma düşürüldü, neden insanlar Kent lokantalarına ihtiyaç duyar hale getirildi, neden okullarımız pislik içinde,Neden aileler çocuklarının çantalarına yiyecek koyamaz duruma düşürüldü, neden hergün gıda zamları altında ezilir duruma düşürüldük, neden cebimizdeki paranın iş görme kabiliyeti sıfırlandı, neden aileler çocuklarının cebine harçlık koyamıyor?
Ülkemizde yirminin üstünde tarımsal üretime müsait ova varken neden savaşan ülkelerden tarım ürünü almaktayız ve sayısız mera, ot ve çayır alanları varken neden yurtdışından hala canlı hayvan ve karkas et almktayız, anlamak mümkün değildir.
NEDEN Mİ?
Yabancı ülkeler ucuza tarımsal üretim yapıp insanını gıda'dan mahrum bırakmazken geniş tarım toprakları, suyu, iklimi ve yoğun insan kaynakları olması vesilesiyle bizim gibi ülkelere tarım ürünü satarken neden acaba biz bu kaynakları kullanamıyoruz ve gıdaya olan bağımlılığımız yanında ülkemizde bağımlı hale geliyor bu hususun anlaşılır hiç bir tarafı bulunmamaktadır.
Ancak işin yaşanarak bilinen ve en temel çıkmaz sorunu TARIMA GİRDİ SAĞLAYAN; Tohum ıslah istanyonlarının kapatılması, süt fabrikalarının satılarak kapanması sonucu çiftçinin ucuza süt alan özel sektörün inisiyatifine bırakılması, tarım alanlarının çeşitli nedenlerle azalması ve önemli derecede toprağın işlenmemesi, toprak-su, zirai mücadele ve karantina, zirai donatım, gübre fabrikaları, toprak iskan, et balık kurumu, sebze fidanı üretim seraları, şeker fabrikaları, tütün tarımın yasaklanması, sigara fabrikalarının ve tekel fabrikalarının satılması, bazı tarımsal birliklerin işlevsizleştirilmesi gibi tarımın ana omurgasının yokedilmesi bu sonucu yaratmıştır.
Yılların birikimi olan kurum, kuruluş ve fabrikaların üretimden uzaklaşması hangi gerekçeyle satılıp yokedilmiştir anlamak mümkün değildir.
Olsa olsa bu durum uluslararası sömürü mekanizmasının emperyalist uzantılı bir projesidir.
Olay bu şekilde ithalata dayalı sürdürülmeye devam edilirse değil sair kaynaklar hazine rezervlerimizde yetersiz kalır dahası çiftçinin ürününe para verilmeyerek tarımdan koparılması ülkemizi dış ülkelere gıda konusunda bağımlı hale getirmiş olup olay daha ağırlaşarak devam etmektedir.
Bu çıkmazdan kurtulmanın tek çaresi üretim, üretim ve yine üretimden geçmektedir.
TARIM MİLLİ EKONOMİNİN TEMELİDİR VE OLMAYADA DEVAM EDECEKTİR BAŞKA DA SEÇENEK BULUNMAMAKTADIR.