Yaklaşık on beş yıl kadar önce büyük adadaki Rum yetimhanesine bin bir gayretle özel izinle girmiş bu ihtişamlı binayı adım adım gezerek inceleme fırsatını bulmuştum.

Tarihin gizli kapaklı sayfalarında kalan efsanevi hikayeleri olan bu tür eski konakları veyahut yapıları gezmek onları keşif etmek eskiden beri çok ilgimi çekiyordu.

Her insanın bir hikayesi olduğu gibi, tarihsel binalarında hikayeleri vardır. 
Bu hikayeleri dinlemekten araştırmaktan mutlu oluyordum.

Büyük Adadaki  yetimhaneyle ilgili anlatılan efsanevi hikayeler de nedense dikkatimi çekmişti.

Yetimhaneyle ilgili bir hikayede ben yaşamak istiyordum, onun için  Büyükada'ya gitmem ve bu binaya girmem gerekiyordu. 

Binaya girmek kesinlikle yasaktı. 
Bir şekilde ulaşabildiğim özel bir izinle kapısından içeri girdiğim Rum yetimhanesi  bütün ihtişamıyla karşımdaydı.

İşte o an gelmişti, tarihsel bir zaman yolculuğuna çıkmak için hazır ve aynı zamanda çok heyacanlıydım.

Her metrekaresini gezdikçe, içerisinde yaşanmış olan bilinmeyen hikayelerini, kendiside bir rum olan  yetimhanenin bekçisi Alex tarafından dinlediğimde tüylerim diken diken olmuştu.

Alexin bizzat tarafıma anlattığı rivayete göre ;

Büyükada Rum Yetimhanesi,  Yetimhane olarak hizmet verdiği yıllarda nedeni bilinmeyen bir yangınla karşı karşıya kalır.

Yangın sırasında bazı çocukların kapılarını açamadıkları odalarda yanarak bağırarak can verdikleri anlatılır. 

Bir kaç çocuk ise yangından kaçarken korunmak amacıyla bahçedeki su kuyusuna saklanırlar.

Yangın sonrasında yapılan aramalarda kimsenin aklına kuyuya bakmak gelmez ve çocuklar indikleri derin  kuyudan çıkamadıkları ve aramalarda da bulunamadıkları için ister istemez ölüme terk edilirler.

Ada halkı bu olaydan o kadar çok etkilenir ki, her akşam hava karardıktan sonra aynı saatlerde yetimhaneden çocuk çığlıklarını ve bağırışmalarını duyduklarını iddia ederler.

1903-1964 yılları arasında hizmet veren yetimhane, 
faal olduğu dönemde 206 odadan, büyük bir mutfaktan, görkemli bir kütüphaneden oluşuyordu ve 15 de personeli vardı.

Ayrıca ilkokul ve çeşitli meslek okullarını da barındırıyordu. Üç Rum, iki de Türk öğretmeni bulunuyordu.

Son müdüresiyse Marika hatsu'ydu

Ancak yetimhane 61 yıl sonra, 21 Nisan 1964'te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ansızın kapatıldı, bina mühürlendi.

Yetimhanedeki 177 çocuk kendi olanaklarıyla apar topar Büyükada'daki kilise ve manastırlara sevkedildiği 
1930'daki Türkiye, Yunanistan Dostluk Anlaşması uyarınca İstanbul'da yaşayan Yunan uyruklu 12 bin Rum ailenin mal ve mülklerine el konularak sınır dışı edildiği bir yıldı.

O dönemki karar vericiler öyle karar vererek yetimhanenin faaliyetine 1964 yılında son vermişlerdi.

1.Dünya Savaşı’nın çalkantılı ortamında Büyükada Yetimhanesinde, barınan kimsesiz çocuklar Heybeliada’daki başka bir yetimhaneye ve bir bölümüde, rivayete göre
Trabzon pazarkapı'da ki  çocuk esirgeme yurduna nakledilir ve yetimhaneye de Kuleli Askeri okulu’nun mensupları yerleştirilir. 

Bir nevi yetimhane artık askeri kışla işlevi görmektedir. 

Ardından işgal kuvvetleri tarafından Büyükada’ya gönderilen Rum göçmenler bu binada barınmaya başlarlar.

Sonrasında ise Rum yetimhanesi rusya’daki bolşevik devrimi’nden kaçan rus mültecilerin sığınağı haline gelir.

Ancak ruslar, soğuktan korunmak için binanın ahşap kaplamalarını sökerek yakarlar ve bina o tarihten sonra zarar görmeye başlar.

Ne kadar doğrudur bilemem ama 1964 yılında Büyükada daki yetimhane kapandıktan sonra, oradaki çocukların bir kısmınında  rivayete göre Trabzon'daki yetimhaneye asimile edilmek için gönderildikleri söylenmişti.

Trabzon'a o dönemler de İstanbul'dan böyle nakiller olduğunu herkes gibi bizde duymuştuk.

Altmışlı yılların sonundan itibaren, içerisinde İstanbul'dan ve farklı illerden de gelen pazarkapıdaki yetimhanenin çocuklarıyla bizlerde içiçe yaşadık, yıllarca birlikte aynı sıralarda okuduk. 

Farklılıklarını hiç hissettirmeden onlarla kardeş gibi olmuştuk. 

Aradan çok uzun yıllar geçsede birlikte yaşadığımız çocukluk günlerini hiç birimiz unutmadık. Onların yaşam şartlarını ve yaşam alanlarını çok iyi bilenlerden birisiydim çünkü bizde o mahallenin çocuğu olarak onlarla birlikte büyümüştük.

Geçmişte kalan unutmadığımız anılarla birlikte yetimhanenin ahşap büyük kapıların açılmasıyla İçine girince bizi örümcek ağlarıyla kaplı bir büyük salon ve salonun tam ortasında bir piyano karşılamıştı.

Şaşkın ve bir okadar da  meraklı gözlerle etrafa bakınıyorken, yatakhaneleri, devasa mutfağını,  kütüphanesini ,sınıflarnı ve sıralarını görebiliyorduk.

Duvarlara ve sıralara yazılan isimler atılan tarihler günümüze kadar ulaşabilmişti. Yıllar içinde kim bilir acı tatlı ne hikayeler yaşanmıştı bu koskoca binanın içerisinde.

Sanki zaman makinesine binmiş, yetimhanenin içinde geriye dönük zaman yolculuğu yapmış gibiydik.

Yetimhanenin günümüzde patrikhane ye devri yapılmış olduğu söylensede,

Yaklaşık bir asırdır çok badireler atlatmasına rağmen Rum yetimhanesi ayakta durmaya, iklim şartlarına ve yıpratıcı zamana karşı direnmeye çalışmaktadır.

Bence İstanbul'un en gizemli ve önemli yapılarından bir tanesi olan bu tarihsel simge yapı, bir an önce makus talihini yenmeli, gerçek anlamda resterasyonu yapılarak görkemli şekline tekrar geri döndürülmelidir.

Vicdan ve merhamet insana yakışan en güzel kıyafettir.

Kalın sağlıcakla...