Malumunuz birkaç ay sonra mahalli idareler seçimi var.

81 il ve beraberindeki binin üzerindeki ilçede, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyelerinin yanı sıra, sayısız mahalle muhtarını belirlemek için 31 Mart’ta sandık başına gideceğiz. 

Sürece alışkın, idmanlı milletiz.

Önüne çıkanı kucaklayan belediye başkan adaylarının gereksiz öpücüklerine, yedi göbekten akraba çıkma çabalarına, hatıra kalsın deyip selfie çekilmek istemelerine falan tahammülümüz illaki vardır, lakin konumuz o değil.

Biz muhtarlık meselesine değineceğiz.

Eskiden seçim sath-ı mailinde muhtarlıklar sohbet konusu dahi edilmezdi.

Çünkü içinde bulunduğumuz toplumda kimse bu denli muhtar olmak istemezdi.

Meseleyi irdelersek, yaşananlara sebep şuydu: 

Genel yönetimin temsilcisi sıfatıyla muhtar olan kişilerden, sorumlu oldukları köylerin yol, köprü, çeşme gibi ihtiyaçlarının inşa edilmesine öncülük etmelerinin dışında, bir de köylülerin resmi kurumlarla olan münasebetlerinde çözüm ortağı olmaları bekleniyordu.

Fakat.

Muhtarlığın getirisi olmadığı için siyaset, otokrasi, bürokrasi ve yazışma kuralları konusunda bilgi sahibi kişiler bu mercide bulunmak istemezdi. 

Bugüne gelindiğinde…

Muhtarların SGK primlerini devlet karşılıyor.

Silah ruhsat harcından muaf tutuluyorlar.

Talepleri için Muhtar Bilgi Sistemi oluşturulmuş.

Maaşları da eskiye oranla fena değil.

Bakıyorsun, karşılığı olmayan geçmişteki iş yükleri bugün de yok.

Muhtarlığa talep olmasın da ne olsun kardeşim!

ZOR DEĞİL!

Yaşamlarımıza dair çakma güzellemeler yapmak inanın halimizi güzelleştirmiyor.

Zira insanlığa dair renk, doku, melodi ve ritimden eser yok desek anca. 

Abartı değil.

Dikkat edin, göreceksiniz!

Haneler, işyerleri, sokaklar, çarşı-pazar, birbirine tahammül etmekte zorlanan insanlarla dolu artık.

Hasılı…

Ahvalimizin değişmesi için nasıl bir silkinme lazım bilmiyoruz ancak, ‘ahsen-i takvime uygun düşen varlıklar ne zaman oluruz sorusunun cevabını aşağıdaki naçizane tespitlerle vermek mümkün.

- Başkasının doğrusunu kendi yanlışımızın berisinde görmekten vazgeçtiğimiz zaman insan oluruz.

- Ahlaklıların ahlaksızları bastıracak kadar cesur, şereflilerin şerefsizleri alt edebilecek kadar yürekli olduğundan şüphe etmediğimiz zaman insan oluruz.

-  Sadakatle haşir neşir olduğumuz kadar ehliyet / liyakatle de muhatap olmayı akıl edebildiğimiz zaman insan oluruz.

- Kanunları ve şeriatı kafamıza göre yorumlamaktan vazgeçtiğimiz zaman insan oluruz.

- “Devlet malı deniz, yemeyen domuz!” diyerek, ağzındaki salyalarla hakkımıza göz dikenlere, “Devlet benim ulan hıyar!” diyebilmeyi marifet edindiğimiz zaman insan oluruz.

- Minarelerin; Özünde hiçbir kılıfa sığamayacak değerli ve bir kadar büyük olduğunu içimize sindirdiğimiz zaman insan oluruz.

Ve son olarak;

- Haksızlara ulu orta ‘sen haksızsın’ demekle yetinmeyip, hak için sürdürülen her mücadeleyi gururla kişiselleştirdiğimiz zaman insan oluruz.

Hadi sağlıcakla…